4 Aralık 2011 Pazar

Hermes-Thot

Batı Uygarlığını derinden etkileyen en önemli öğretilerden biri Hermetizm’dir. Bu ezoterik felsefenin simgesi de Hermes veya Thoth’dur.


O, “Ermişlerin Ermişidir”. Hermes, kendinden sonra gelen dinleri, akımları, sanatı, bilimi ve felsefeyi etkilemiştir.

Rönesans dönemine ait ve içine Astroloji’yi de alan konulardan birisi de Hermetizm’dir. Bu sözcük Hıristiyanlık öncesi dönemde yer alan inançları içine almaktadır.

Astroloji’de sık sık geçen “yukarıda ne varsa, aşağıda da o vardır” ilkesi yine Hermetizm’den gelmektedir.

Çok özet bir anlatımla, Hermetizm insanoğlunun evrenle olan birliğini, onun bir parçası olduğu düşüncesine dayanmaktadır.

Yunanlılar, “Hermes” için hem kral, hem büyük rahip, hem de din kurucu olması nedeniyle, üç kere büyük ya da üç kere bilge anlamına gelen "Trismegistus" sıfatını kullanmışlardır. Sais'de bir tapınak inşa eden Hermes için, Mısır'ın "Ölüler Kitabı"nda, "ilahi kelamın efendisi ve ilahi sırların sahibi" denilmektedir.

İslam’da Hermes Trimegistos, İdris Peygamber olarak geçer. İslam’da da Hermes bir kültür kahramanı olarak ele alınmış ve tüm sanat ve bilimleri icat ettiğine inanılmıştır.


Osiris’ in müridlerinden olan ve ondan altı bin yıl sonra yaşayan Hermes, günümüzden onaltı bin yıl önce, günümüz bilim dünyasının, nasıl olup da ortaya çıktığını açıklayamadığı ileri Mısır uygarlığının oluşumuna öncülük etmiştir.

James Churchward’a göre, o, Mu ve Atlantis dönemindeki tek tanrılı dini İ.Ö.16.000 yıllarında Mısır’a getirmiş Atlantisli bir bilgedir.



Aslında daha önce düşünülecek ne varsa zaten düşünülmüş. Güneşin altında yeni hiçbir şey yoktur, sözünü hatırlayalım. Ne 3 dinin kitapları otantiktir, ne de felsefe sistemleri, biraz araştırma yapan birisi bunların kadim bilgeliğe dair şeyler olduğunu görür. Yeni olan sadece dilegetiriş biçimidir. Evet özgün olan dilegetiriş biçimidir ancak, yoksa ne Platonun idealar kuramı, ne Pytagoras teorimi ne Thales'in suyu, ne de İsanın öğretileri kendi buluşları. Dikkat ederseniz tüm bu saydığım şahsiyetler Mısırda (Bazıları Mısıra ilaveten Hindistan ve Tibette) uzun yıllar inisiyatik eğitim almış kadim bilgelikler konusunda uzmanlaşmış kimseler. Yani ana fikir eski fakat sunum biçimi yeni diyebiliriz. Tabii gene de bunun böyle olması bu kişilerin biçim verdiği sistemleri önemsiz kılmaz. Çünkü eski fikirleri yeniden sistematize edip çığırlar açmışlardır; üslupları kendilerine hastır.


Her şeyi gören zihin vasıtasıyla,
Şahitlik ettim bizzat Göklerin görünmez yüzüne,
Ve tefekkür yoluyla eriştim Hakikat bilgisine,
İşte bu bilişle yazıyorum bu mısraları...


Hermes Trismegistus

“Şimdi sen bu sırları öğrenmiş olduğuna göre, Söz vermelisin sessiz kalacağına Ve asla açıklamamaya Tekrar doğuşun nasıl aktarıldığını. Bu öğretiler, özel olarak kaydedilmiştir Yalnızca Atum’un bilmelerini istediği Kişiler tarafından okunsun diye. Bulunmaz hiçbir ahenksizlik Mekânı gökyüzünde olanlar arasında.Tek amacı vardır hepsinin, tek zihin, tek his; Çünkü bağlanmıştır sevgi büyüsüyle onlar Tek ahenkli bütüne.” (Hermetika)

20 Ekim 2011 Perşembe

AKP'nin ilginç adamları



Hasan Cüneyt Zapsu, 1956 yılında İstanbul’da doğdu. Alman Lisesi‘ni ve İstanbul Üniversitesi’ni bitirdi. Münih Üniversitesi’nde İş idaresi eğitimi gördü. Babası Pertev Zapsu 1980 yılında öldü. Annesi Gaye Zapsu hala yaşıyor ve aile ilişkilerinde çok önemli bir rolü var: Uzel Makine’nin sahibi İbrahim Uzel’in kızı. Ailenin büyük oğlu Aziz Zapsu, BİM’in yönetim kurulu başkanı…
BİM‘in, Yasin El Kadı, Mehmet Fatih Saraç ve Mohammed Omer A. Zubair‘in ortak olduğu, kuruluş sözleşmesini Yasin El Kadı adına Tayyip Erdoğan’ın da avukatı olan Faik Işık’ın imzaladığı Caravan Dış Ticaret ve İnşaat Limited Şİrketi’ne para yatırdığı ortaya çıkıyordu.
BİM’in büyük ortağı ise Amerika merkezli Yahudi sermayesinin başarılı finans şirketlerinden Merrill Lynch. BİM’in yönetim kurulunda AKP’lilerin ağabeyi Korkut Özal, Cüneyt Zapsu, terörist Yasin El Kadı, George Bitar, M. P. Kassamali Merali, Ekrem Pakdemirli, Başbakan Tayyip Erdoğan’a kızının kına gecesini evinde yapacak kadar yakın olan Nakşibendi tarikatı’nın önemli isimlerinden Mustafa Latif Topbaş yer alıyordu…
Kadı ile ilişkiler gündeme geldiğinde BİM’deki bazı ortaklar gözden kaçıtılıyordu… Bunlar; 2000 yılında ortak olan Bank of Amerika, International Investment Corparation, 1999 yılında ortak olan Merrill Lynch Global Emerging Marketing Partuens, World Wide Limited…
MASAK raporu’na göre El Kaide’nin elemanı Yasin El Kadı ile para ilişkileri olanları açıklamıştık… Bu raporda Hasan Cüneyt Zapsu’nun 60 bin dolar, Annesi Gaye Zapsu’nun 250 bin dolar Yasin El Kadı’nın Al Baraka Türk’teki hesabına para yatırdıkları ortaya çıkıyordu.
31.03.2004 tarihli Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu’nun Raporuna göre Yasin El Kadı ile para ilişkisi olan Nimet Gıda’nın yönetim Kurulu Üyeleri;
Mehmet Fatih Saraç, Osman Faik Bilge, G. Abdülaziz Zapsu, Mustafa Rıza Yazan, Ahmet Erdoğan, Tayfun Ergün, Mustafa Latif Topbaş, Hasan Cüneyt Zapsu…”
Yine aynı rapora göre Ahsen Plastik’te Kadı ile para ilişkisi içindeydi. Ahsen Plastik Yönetimi şu isimlerden oluşuyordu:
G. Abdülaziz Zapsu, Tayfun Ergin, M. Fatih Saraç, Hasan Cüneyt Zapsu, M. Latif Topbaş…”
Yasin Al Kadı ile para ve ortaklık ilişkisine giren bir başka şirket ise Ülker Gurubuna dahil AK Gıda idi: AK Gıda‘nın Yönetim Kurulunda;
Mustafa Latif Topbaş, Murat Ülker, Zeki Ziya Sözen, İbrahim Halit Çizmeci, Metin Yurdagül, Sabri Ülker, Orhan Özokur…” gibi isimler yer alıyordu.
Neyse gelelim biz Cüneyt Zapsu’nun kim olduğuna… Cüneyt Zapsu Azizler Holding, Balsu, Massey Ferguson ve Uzel traktör fabrikası doğrudan etkili olduğu kuruluşlar. BİM’i saymıyorum bile… Üye olduğu kuruluşlar ise ayrı bir kitap yazılacak boyutta: TÜSİAD, MÜSİAD, Türk – Amerikan İş Konseyi, Dünya Ekonomik Forumu ve daha pek çok uluslararası örgüt.
Baba Pertev Zapsu bir süre Almanya’da yaşıyor. Oğulları burada okula başlıyor. Aile önce Almanya’da sandiviç satıyor, buradan iplik ticaretine giriyor bu alanda büyüyor.
Aile 1966 yılında Türkiye’ye dönüyor. Uzel Makine’de ortaklığı olan Zapsu ailesi yakın tarihte bu ortaklıktan ayrılıyor, fındık işine giriyorlar. Uluslararası alana taşınan fındık işi Cüneyt Zapsu’nun alanında kalıyor; BİM marketler zinciri ise ağabeyi Aziz de…
Anne Gaye Zapsu, “Türk Müslüman Kadını” portresi olarak, sağın ünlü Atatürk düşmanı Necip Fazıl Kısakürek’in çıkardığı Büyük Doğu dergisine kapak oluyor. Gaye hanım ayrıca “kadın hat sanatçısı.”
İstanbul ve Almanya’da işletme ve iş idaresi eğitimi alan Cüneyt Zapsu, İstanbul’a döndüğünde, ağabeyi Aziz Zapsu ile ticaret yapıyor. 13 Haziran 1977′de İstanbul Ticaret Odası’na kayıtlı Azizler Holding’i kuruyorlar. Söz konusu holding’in yönetim kadrosu ise kağıt üzerinde şöyle;
“Aziz Zapsu, Hasan Cüneyt Zapsu, Kenan İsmail Öktener, Gaye Zapsu.”
Cüneyt Zapsu hala INC (International Nut Council) Başkanlığını yürütüyor. INC, merkezi İspanya ve ABD olan, dünyanın 40 ülkesinden 500 civarında, kabuklu meyve (badem, fındık, mahun cevizi, antepfıstığı, çamfıstığı, kestane, ceviz, pecan…) sektör temsilcisi bu örgütte yer alıyor. Aralarında dünyaca tanınmış markalar var: California Almond Board, Çin kestane üreticileri, Mac Farm, Planters, Blue Diamond, Kraft, İtalyan FerreroÜyelerinin sadece işlenmemiş tarım ürünü cirosu 5 milyar dolar civarında. INC, WHO (World Health Organisation) ve AB Codex Alimentarus, yani gıda standartlarında tek belirleyici muhatap kabul edilmekte.
Ticarete atılan Zapsu ailesi bu yıllarda Türkiye’nin tanınmış iki ailesiyle yakın ilişkiler kurmaya başlıyorlar: Özal ve Topbaş aileleri. Özal ailesinden Korkut Özal, Topbaş ailesindense Mustafa Latif Topbaş ile ilişikiler sürekli gelişmiş
Mustafa Latif Topbaş, 2000 ve 2001 yılında vergi rekortmenleri olarak ilk yüze girmiş. Ancak Yahya Murat Demirel, Hayyam Garipoğlu ve diğer sanıklarla birlikte vergi kaçakçılığından yargılanmış. Ülker’in kurduğu Link içeceklerinin yönetim kurulunun başkan vekili. Natura ve Ak Gıda kendisine ait.
Bu iki ailenin ortak özellikleri ise, Naşibendi olmaları. Özal, İskenderpaşa; Topbaş ise Erenköy cemaatine bağlı. Topbaş ve Zapsu ailesi gelişen ilişkiler sonucu, 1995 yılında BİM mağazalar zincirine ortak oluyorlar. Zincirin bir diğer halkası ise, Nakşibendi şeyhlerinden Emin Saraç’ın oğlu Fatih Saraç. Özal ve Zapsu ailelerinin ilişkileri 1990′lı yıllarda başka bir oyut kazanıyor: Korkut Özal Demokrat Parti’nin başına geçiyor, Başkan vekili ise Cüneyt Zapsu!
Bedirhan Aşireti
Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiye’si döneminde Kürtçülüğün iki ana kola ayrıldığı görülüyor. Birincisi ve en fazla taraftar toplamayı başaran Nakşibendi Tarikatı şeyhlerinin başını çektiği özerklik yanlıları olduğu görülüyor. İkincisi ise, Osmanlı Türkiye’sinde başını Bedirhan aşiretinin çektiği Cemilpaşazadeler ve Babanlar’ın destek verdiği Cumhuriyetin ilk yıllarından sonra yeraltında kayan, 27 Mayıs 1960 Anayasası’nın gölgesinde “Doğu Kültür Ocakları”, değişik sosyalist gruplar ve nihayet PKK’ının başını çektiği “tam bağımsızlık” yanlıları.
Bedirhan aşiretinden çok sayıda ünlü isim günümüz Türkiye’sinde siyasi, akedemik, sanat, sanayi ve ticaret ortamında yerini almıştır. Prof. Emre Gönensay ile birlikte Cüneyt Zapsu ilk akla gelen isimlerden. Gönensay, Tansu Çiller’in Başkanlığında Dışişleri Bakanı olarak görevde bulundu. Cüneyt Zapsu ise Recep Tayyip Erdoğan’ın “aklımın yarısı” olarak kanse ettiği baş danışmanı.
Gazateci Çiğdem Toker Maliye Bakanı Kemal Unakıtan‘a herkesin içinde bir soru sordu:
“Cüneyt Zapsu ile Yasin El Kadı arasındaki kara para trafiğini belgeleyen MASAK raporunu sümen altı ettiğiniz ve işleme koymadığınız söyleniyor. Bu kouda ne yaptınız?”
Unakıtan bu soru üzerine şaşırdı, kızdı, bozardı – ki bu pişkin ve utanmaz adamın 80 yıllık fabrikalarımızı satarken neler söylediğini göz önünde bulundurun- ve şu yanıtı verdi:
“O raporu savcılığa gönderdik. Savcılıkta”
Ertesi gün Zapsu yazılı bir açıklama yaptı:
“Benim böyle bir savcılık soruşturmasından bugüne kadar bilgim olmadı. Böyle bir şeyin olduğunu da zannetmiyorum.”
Cumartesi günü ise gazetelerde bir haber vardı. Başbakanlık, CHP Adana Milltvekili Kemal Sağ’ın soru önergesine verdiği yazılı yanıt:
“Cüneyt Zapsu adında bir personelin Başbakanlık Danışmanı olmadığı kayıtlarımızdan anlaşılmıştır.” diyordu.
Sevgili okuyucularım!!!
Şu olaylara bakar mısınız??? Adam Başbakan adına dünyayı geziyor. ABD yönetimiyle bile toplantılara katılıyor ve Başbakanlık kendisnin Başbakan Danışnmadı olmadığını söylüyor!!!
Bedirhan Aşireti hakkıdaki bilgilere devam edelim… Esma Gündoğdu’nun, Yerini Aktüel dergisinin 25 Ekim 2005 tarihli sayısında yer alan yazısına göre, şöhretli Bedirhaniler’den bazıları;
Eski Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar, Tarihçi yazar Cemal Kutay, eski Galatasaray Spor Klübü Başkanı Tevfik Ali Çınar, senarist Ayşe Şaşa -Şaşa eski Marksist sonra dinci-, İbrahim Alaattin Gövsa, Menderes dönemi Dışişleri Bakanı Fatin Rüşdü Zorlu, Ürdün Kralı Hüseyin’in amcaoğlu Rakan Haşimi gibi isimler…”
Cüneyt Zapsu’nun akrabalarına devam edelim;
20 Eylül 1992′de, Diyarbakır’da faili meçhul bir siyasi cinayete kurban giden Kürtçü Musa Anter Zapsu, Cüneyt Zapsu’nun eniştesi. Musa Anter öldürüldüğünde kuduz it Abdullah öcalan başsağlığı mesajı yayınlamıştı. Musa Anter’in İsveç’te yaşayan oğlu Dicle Anter’in Vatan Gazetesi’nin Kürt asıllı yazarı Ahmet Tulgar’a 30 Ekim 2005 tarihnde verdiği röportajdan öğreniyoruz ki Musa Anter 49′lar davası sırasında, 1959 yılında Kürtçe şiir yazmış. Bu 1938′den beri Kürtçenin ilk kez gündeme gelmesiymiş.
Babanne hidayet Zapsu, Bedirhan Paşa ailesinden. Baba Mustafa Pertev Zapsu’nun babası ise Said’i Nursi’nin talebelerinden ve Dar’ül Hikmey-il İslamiye üyesi, yazar, şair ve Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslara esir düşmüş Abdurrahim Zapsu. Abdurrahim Zapsu’nun annesi Zeliha Hanım Arvasi aşiretinden Seyyit Muhammed Arvasi’nin oğlu Muhyiddin Arvasi’nin kızı, babası ise Seyyit Pertev Bey. Van ‘dan İstanbul’a Said Nursi ile gelen Abdurrahim Zapsu çeşitli Kürt derneklerinde görev aldı.
Zapsu ailesinin en meşhuru ise Cüneyt Zapsu’nun dedesi: Abdurrahim Zapsu’dur. Çünkü Abdurrahim Zapsu ayrılıkçı Kürt Teali Cemiyeti’nin Kurucularından… Ayrıca en yakın arkadaşlarından biri tescilli hain Şeyh Sait, biri de Said Kurdi (Nursi)…
Said-i Nursi’nin öğrencisi olan Abdürrahim Zapsu, Bedirhan Aşireti lideri Kürt Bey’i Bedirhan Paşa’nın torunlarından Hidayet Hanım’la evlendi. Bu evlilikten 4 çocuğu oldu, Cüneyt Zapsu’nun babası Mustafa Pertev bunlardan biridir.
Kürt Talebe Hevi (Ümit) Cemiyeti’nin on sekizinci sıradaki kurucusuydu. Birinci Cihan Harbi’nin Türk-Osmanlı devletinin aleyhine gelişmesiyle birlikte Said Nursi ve Abdürrahim Zapsu Doğu Cephesine gitti. Ruslara esir düştüler.
Rusya’daki 1917 Bolşevik İhtilali’nden sonra Türkiye’ye dönen Said Nursi İslam Akademisi Dar-ül Hikmet-il İslamiye üyeliğine seçildi. Burada Nursi’nin öğrencisi olan Abdürrahim Zapsu, Bedirhan Aşireti lideri Kürt Bey’i Bedirhan Paşa’nın torunlarından Hidayet Hanım’la evlendi. Bu evlilikten dört çocuğu oldu. Cüneyt Zapsu’nun babası Mustafa Pertev bunlardan biridir. Abdürrahim Zapsu bir yandan devlette, maliyede çalışırken diğer yandan Ehl-i Sünnet dergisini çıkarıyordu.
Cüneyt Zapsu’nun dedesi Abdürrahim Zapsu Necip Fazıl Kısakürek’in öncülüğünde kurulan Büyük Doğu Cemiyeti’nde kurucu üye oldu. Bu arada, aynı zamanda İstanbul’da, Dicle Talebe Yurdu’nun yöneticiliğini yaptı. Yurt İstanbul’a üniversite öğrenimi için gelen “Kürt gençleri”nin kaldığı bir yerdi. Cüneyt Zapsu’nun dedesi Abdürrahim Zapsu bu yurtta tanıdığı ve ta o zamanlar Kürtçü olan Musa Anter’e kızı Ayşe Hale’yi verdi. Ayşe Hanım Avusturya Lisesi’ni bitirmeden bıraktı.
Bu ilginç bir durumdu. Abdürrrahim Zapsu dindardı, Musa Anter ise Marksist ve ateist. Acaba kızını verecek kadar kendine yakın hissetme sadece “Kürtçü”lük dürtüsüyle olabilir mi? Musa Anter “49′lar olayı”nda diğer Kürtçülerle tutuklanacak kadar Kürtçülük faaliyetlerinin içinde.
Said Nursi’nin Afyon-Emirdağ’daki sürgün ve mecburi ikamet günlerinin ziyaretçilerinden biri Abdürrahim Zapsu. Bilahare Nursi Laleli’deki evinde Abdürrahim Zapsu’ya iadeyi ziyarette bulunuyor ve burada Musa Anter ile tanıştırılıyor.
Abdürrahim Bey, oğlu Musataf Pertev’i “Masey Ferguson” traktörlerinin Türkiye’deki imalatçısı Uzel ailesinin kızı Gaye Uzel ile evlendiriyor. Bu evlilik Azizler Holding’in temelinin atılmasına vesile olmuş.
27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra Menderes hükümetinin yönetimden uzaklaştırılması üzerine, Mustafa Pertev Zapsu, Cüneyt Zapsu’nun ifadesiyle “soyadından dolayı nasıl olsa baskı göreceğini” bildiği için Türkiye’yi terk ediyor. Önce Marsilya’ya, sonra Rotterdam ve sonra da Münih’e geçen Mustafa Pertev Zapsu, Almanya’da iplik ticaretine başlıyor. Aile Münih’te bir araya geliyor.
Mustafa Pertev Zapsu’nun “iplik ticareti”ni seçmesi tamamen tesadüf müdür, yoksa o günün şartlarında Türkiye’de iplik ticaretini büyük ölçüde kontrol altında tutan “grubun” yardım ve desteği olmuş mudur? Bunu ancak aile bilebilir. 1966 yılında Türkiye’ye dönen ailenin çocukları Aziz ve Cüneyt Zapsu öğrenimlerini Alman Lisesi’nde devam ettiriyor. Cüneyt Zapsu, duvarları Einstein , Beethoven’in resimleriyle süslü bu okulda “her şeyi sorgulamayı” öğreniyor. Dedesinin ve babasının çocuklarını yabancı okulda okutması da bununla ilgili. “Robot gibi değil, daha açık fikirli olmamızı istedikleri için Alman Lisesi’ne gönderdi bizi” diye sözlerini tamamlıyor Cüneyt Zapsu.
14 Aralık 1987′de baba MustafaPertev Zapsu öldüğünde Azizler Holding iyice güçlenmişti. Aziz ve Cüneyt Zapsu: “Babamız her zaman, korkulan, çekinilen isimlere evinin kapısını açtı. Öyle günler yaşadık ki, Arvasiler kendilerini Arvasi diye tanıtamıyordu. Soyadlarını “Eryuvası” diye söylerlerdi.”
Aziz ve Cüneyt Zapsu’nun bu yorumu Handan Arvas tarafından yalanlanmaktadır. Chicago üniversitesi’nden Dr. Hakan Özoğlu’nun Handan Arvas’a dayandırdığı bilgiye göre, Şeyh Şefik Arvasi, soyadı kanunu çıktıktan sonra nüfus memurunun yaptığı bir yanlışlık sonucu “Eryuvası” soyadını almıştır.
Ailenin bir de gölgede kalan ismi var. Kürt Bedirhan Paşa’nın oğlu Murat Remzi Çınar’ın torunu Hidayet Zapsu. Babası ise Aziz Çınar. Arusi tarikatı’nın şeyhi Aziz Çınar, Hidayet Zapsu’nun babasıydı. Bedirhan Aşireti mensubu Aziz Çınar, bir deniz subayı olan Ömer Mardin’den almıştı şeyhliği. Mardin de soyadından anlaşılacağı gibi Mardinizadeler ailesindendi. Ömer Mardin’in şeyhi ise, Can Kıraç’ın eşi Nazlı Kıraç’ın dedesi, ünlü Şeyh Küçük Hüseyin efendi’ydi. Can Kıraç, Koç Holding’in eski üst düzey yöneticilerinden olup Vehbi Koç’un damadının kardeşidir. Gaye Zapsu, Esma Gündoğdu’ya anlatıyor:
“Kayın pederim, -Abdürrahim Zapsu- Abdulhakim Arvasi Hazretleri’ne bağlı Nakşibendî’ydi. Eşim de babasından dolayı aynı dergâhtandı. Benim ailem ise bir başka Nakşibendî şeyhinden, Bursalı Mehmet efendi’den ders aldı. Yani Mehmet Zahit Kotku Hazretleri’ne bağlıydı.”
Cüneyt Zapsu’ya göre, “tasavvuf Anadolu’nun büyük kazancı. Bugün Balkanlar’da yaşayan milyonlarca Hıristiyan varlığını Mevlanalara, Yunuslara borçludur”. Cüneyt Zapsu’nun bir ayağı yakın akrabaları gibi Güneydoğu’dan çok Amerika’da.

Portrait Tutorial - How to Draw a Face Step by Step

Portrait Tutorial - How to Draw a Face Step by Step

19 Ekim 2011 Çarşamba

ALLAH' mı? Yoksa Ay Tanrısı AL-İLAH mı?

British Müzesi'nde Babil bölümünde bölüm B de 3-4 heykel ve onların önünde 1 heykel şeklinde heykeller vardır...Arkadaki 3-4 heykel ellerini müslümanların dua ederken açtıkları gibi açmış önlerindeki "ay tanrısı"na dua ediyorlar bunun ismi Al-Ilah. Al-ilah'ın kızları Al-lat, Al-uzzat-Al-Manat'ta bu 3 yıldız olarak simgeleniyordu.
(1. The archeology of World religions, Jack Finegan, 1952, p482-485, 492) (Müslümanların dua ediş şeklinde ellerini hafif kapatarak açmış ay Tanrısı Al-ilah'a dua ediyor)
Al-ilah'ı simgeleyen bir adam ve islamiyetin sembolü hilal:


Her caminin üzerinde bulunan hilal sembolü;




İşte eski Mısırlıların "sin" adını verdiği (bkz. Kur'an'daki YA SİN suresi) ve eski putperest Arapların ise "AL-ILAH" adını verdikleri ay tanrısı AL-ILAH ve onun 3 kızı Al-LAt, Al-Uzza, Al- Manat (bkz. Kuran 53:19-20)

İşte müslümanların direk putperestlerden aldığı ve Muhammed'in de onayladığı karataşı öpme taşa saygı gösterme geleneği;

Bir de genelde bazı islami parti sembollerinde Al-lah ın kızlarının adı Al-lat Al-uzat ve Al-manat..3 yıldız olarak sembolize edilmiştir(İslam and Arabs, Rom Landau, 1958 p 11-21). Kuran da bu konuya gönderme yapılmıştır..(53:19-20) bulunan kalıntılarda islamiyet öncesi döneme ait Al-ilah ı simgeleyen yaşlı sakallı bir adam üzerinde büyük bir ay sembolü ve önünde 3 kızı Al-lat,Al-uzat,Al-Manat bulunmuştur.(archeology of world religions Jack finegan)












Putperest Araplar, İslamiyet'ten önce Kabe'de 360 tane puta tapıyordu bunlardan birisinin ismi Al-İlah idi. (bugünkü şekliyle Allah) (Who Is This Allah?, G. J. O. Moshay, 1994, p 138, A Restatement of The History of Islam & Muslims, Sayed A. A. Razwy, Muslim, The State of Religion in Pre-Islamic Arabia, p19-20 1997,First encyclopedia of İslam, 1987, Islam, p. 587-591)

Hatta Muhammed'in babasının ismi Abdullah yani Abd-Allah(Al-ilah) idi. Bu Al-ilah'a Kabe'de kara taşın yanında ibadet ediliyordu. (The Archeology of World religions, Jack Finegan, 1952, p482-485, 492)
Arapça da Tanrı kelimesinin anlamı tam olarak "İlah" tır...(The Encyclopedia of İslam, New Edition, Edited By B. Lewis, V. L. Menage, Ch. Pellat And J. Schacht, 1971, ALLAH, page 406)

Araplar islamiyet öncesi dönemde Kabe deki 360 tane put arasından en yükseği,en güçlüsü olarak ay tanrısını görüyor ve buna Al-ilah (En güçlü ilah) şeklinde ellerini iki yana açarak dua ediyorlardı...yani Arapça da "İlah" olan Tanrı kelimesi islamiyetle beraber "Allah" a dönüştürüldü.(southern Arabia, Carleton S. Coon, Washington, D.C. Smithsonian, 1944, p.399) (Çeşitli Arap kabileleri aslında bu ay Tanrısına değişik adlar veriyordu bunlardan bazıları "Sin","Hubal",ve Kureyş te Al-ilah. Dilbilimciler "Allah" kelimesinin "Al-İlah" tan türediğini söylerler. (.İslam Muhammed and his religion, Arthur Jeffery, 1958, p 85,Muhammad at Mecca, W. Montgomery Watt, 1953, p 23-29) (bkz. resim4)

"Allah" kelimesi islamiyetten önceki Arap yazıtlarında bulunmuştur (Encyclopedia Britannica, I:643)
Muhammed bu 360 tane puttan birisinin,ay Tanrısı olan en güçlüsünün ismini alıp tek olduğunu söylüyordu. "Al-İlah'tan başka ilah yoktur" (The hajj, F. E. Peters, p 3-41, 1994) Hz. Muhammed böylece Al-İlah'ı tek Tanrı olarak ilan etti ve diğer putlara tapınmayı yasakladı.

İslamiyet öncesi bazı putperestlerin ilginç gelenekleri vardı bunlar Ramazan dedikleri ayda 1 ay oruç tutarlar, Mekke'ye Hacc'a gidip Kabe'nin etrafında 7 kez dönerler,"Kara Taş" ı kutsal sayar onu öper ve günde 4 veya 5 vakit namaz (salat) kılarlar şeytan taşlarlardı.Tabi bunlar Kuran'da da bulunur (Is Allah the same God as The God of Bible?, M. J. Afshari, p 6, 8-9,İslam, Beliefs And Observances, Caesar E. Farah,)

Ayrıca namazdan önce bugünkü islamiyet dünyasında olduğu gibi abdest alma gelenekleri vardı..Burunlarına su çekerlerdi,ellerini dirseklerine kadar yıkardı bunlar eski putperest Arapların abdest alma şekliydi

Bu gelenekler yahudi ya da hristiyan kültürlerinde yoktur.oruç bilindiği gibi hristiyanlıkta da vardır fakat "belli bir ayda oruç tutma" geleneği Arap putperestlerinin eski bir geleneğiydi.

Ayrıca Kabe eldeki kanıtlara göre İbrahim peygamber tarafından yapılmamıştır,Yaklaşık MÖ.800'lü yıllarda yapıldığı bilinmektedir.Ayrıca Kabe hiçbir zaman Yahudiler ve Hristiyanlar tarafından kutsal sayılmamıştır. Zaten Kabe ile ilgili Kutsal Kitap'ta (Kitab-ı mukaddes) tek bir ayet bile yoktur.

Kabe MÖ.800'lü yıllardan sonra putperestler tarafından "Al-ilah ın evi" olarak anılmaya başlanmıştır (A Guide to the contents of Quran Faruq Sherif, Reading, 1995, pgs. 21-22., Muslim)

İslamiyet'ten önce tapınılan Allah' ın birçok sıfatı vardı putperestler özellikle Al-ilah için şunları söylüyordu: "Dünyanın yaratıcısı,Havadan yağmur indirici,yerden dane çıkarıcı,Kabe'nin efendisi" (God and Man in the Quran, Toshihiko Izutsu, Chapter 4: Allah, p96-119, 1980)

Hz.Muhammed zamanında ve ondan önceki 5-6 yıllık dönemde putperest Mekke'liler hristiyanlardan tek tanrılı dini öğrenmeye çalışıyorlardı ve Hristiyanlarla temas halindeydiler. (1. Muhammads Mecca, W. Montgomery Watt, Chapter 3: Religion In Pre-Islamic Arabia, p26-45)

Ay tanrısını ifade eden "Al-ilah" kelimesi islamiyet öncesi dönemde Arap şiirlerinde yaygın olarak kullanılıyordu (Encyclopedia of Islam, eds. Lewis, Menage, Pellat, Schacht; Leiden: E.J.Brill, 1971, III:1093)

Kuran'da da aslında Al-ilah'tan başka ilah olmadığını söyler ve Al-ilah'tan başka,putlara aya güneşe tapınılmasını yasaklar.Arkeologlar ve tarihçiler Hz. Muhammed Kureyş'teki bu Ay Tanrısı kültünü hristiyanlardan ve yahudilerden etkilenerek kesin bir tek Tanrılı dine çevirdiğini belirtir. Fakat Kuran'da Allah bazı bölümlerde ilginç şekilde kendi kendine yemin etmektedir...Yemin bilindiği gibi eden kişinin kendisinden üzerinde ya da kendisinden güçlü bir varlığa edilir..
"Hayır, yemin olsun aya,"(müdessir 32) "
MUHAMMED PAGAN ARAPLARIN "SİN" "HUBAL" ve "AL-İLAH" ŞEKLİNDE NİTELEDİĞİ BİR TANRIYI , BİR YEREL TANRIYI, ETKİLENDİĞİ "herşeye egemen" YAHUDİ/HRİSTİYAN TANRI FİKRİYLE BİRLEŞTİRMİŞTİR..
BUNU YAPARKEN DE ARAP PUTPERESTLERİN İNANÇLARINDAN SON DERECE FAZLA ETKİLENMİŞTİR...
ONLARIN (Arap putperestlerin) ÇEŞİTLİ İBADETLERİNİ AYNEN KURDUĞU DİNE AKTARMIŞTIR...

KAYNAK: 
http://godaloneexistinsolitude.blogspot.com/2009_10_01_archive.html

KARINCALAR

Karıncalar dünyamızın 150.000.000 yıl önce doğan ilk bilinçli hakimleri ve ilk toplum kuranlarıdır.
Karıncanın aerodinamizmi mükemmeldir.Her eklem mekanik bir harikadır.Deri ve kabuk kısımları sanki bir bilgisayar yardımıyla yerleştirilmiştir.Üçgen kafası havayı deler,uzun ve bükülebilen bacakları toprakta yürürken bedenin rahat bir şekilde yaylanmasını sağlar,sanki spor bir otomobil gibidir.Pençeleriyle tavanda yürüyebilir,gözleriyle 180 derecelik bir çevreyi görür.Antenleriyle bizim görmediğimiz binlerce bilgiyi ve sinyali alır,uçlarını çekiç gibi kullanır.Karnı keseler ve boşluklarla doludur,oralarda gerekli maddeleri stok eder.Çeneleriyle keser,sıkıştırır ve yakalar.Bedenindeki muazzam boru sistemi kokusal haberlerin depolanmasını sağlar.

Bir karınca yuvasına günde ortalama 2500 böcek taşınır,enerjileri sanki sonsuzdur.Siz bu yazıdan dört satır okuduğunuzda dünyada 40 insan ve 700 milyon karınca doğmakta,30 insan ve 500 milyon karınca ölmektedir.

Karınca boyu 0.01 ile 3 cm arasında değişen,ağırlığı 1 ile 150 mg arasında,sperm hücrelerinin sayısına göre dilediği kadar yumurta yapan,her şeyi yiyebilen ve nufusu milyarların onlarca kat üzerinde bir böcek türüdür.

Karıncalar mükemmel sosyal yaratıklardır ve paylaşımcıdırlar.Komünal modelin en güzel uygulayıcılarıdırlar.Mükemmel şekilde dizayn ettikleri yuvalarında görev paylaşımı ve sorumluluk esasına göre yaşarlar.Verilen görevi yapmayı reddeden veya kaytaran bir karınca yoktur(bu özellikleri Arı'larda da görebiliriz).Çevrecidirler arkalarında doğaya zararlı bir atık bırakmadıkları gibi yollarına çıkan çürümüş atıkları ve leşleri parçalayarak yuvalarına taşırlar.Yaratıcıdırlar.Örneğin bir su kanalını geçmek için vucutlarından köprü yaparlar,geçiş tamamlanınca karşı kıyıdakiler tutunmaya devam ederken diğer uç kendilerini suya bırakır,böylece sürüklenerek karşı kıyıya varırlar.

İşgalcidirler ve savaşçıdırlar(Bu özellikleride insanlarda görebiliriz:)Arjantin karıncaları ilk kez Buenos Aires'te 1860 yılında görüldüler.1891 de ABD'de,1908'de Güney Afrika'da,1910'da Şili'de,1917'de Avusturalya'da ve 1920'de Fransa'da görüldüler.Fransa'nın güneyinde ortaya çıkar çıkmaz yöredeki tüm karıncalara karşı savaş açarak onları yendiler.1960'ta İspanya'da,1967'de Roma'da görüldüler.1990 sonlarında ise kuzey Avrupa'ya doğru yayıldıkları belirlendi.

Karıncalar insanlardan daha kalabalıktırlar.Daha çok siteleri vardır ve çevreye daha uygun yuvalarda yaşarlar.Hiç bir insanın yaşayamıyacağı kuru,buzul,sıcak veya nemli bölgelerde yaşarlar.Bizden 130 milyon yıl öncede vardılar ve Atom bombasına bile dayanıklı oldukları hatırlanırsa bizden 100 milyon yıl sonrada varolacaklar.Onların tarihinde bizler sadece 3-5 milyon yıllık bir rastlantıdan ibaretiz.

Bir gün dünya dışı canlılar dünyamıza inerlerse şaşırmıyacaklar ve kuşkusuz karıncalarla konuşmaya başlayacaklardır çünkü onlar dünyanın gerçek sahipleridirler.

18 Ekim 2011 Salı

Itsukuşima Tapınağı



Itsukuşima Tapınağı (Japonca: 厳島神社): Japonya’da, Hiroşima Körfezi'ndeki Miyajima adasında yer alan 6. yüzyıldan kalma tapınak. Gelgite bağlı olarak, suyun üstünde yüzüyormuş gibi görünür. Tapınağın kapısının Adadaki Misen Dağı'ndan görünümü Japonya'daki en güzel üç manzaradan birisi olarak kabul edilir. 1996'dan bu yana Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alır.
Tapınağın bulunduğu ada kutsal sayıldığı için eski devirlerde burada yerleşime izin verilmiyordu, günümüzde de adada ziraat yapılmaz ve ölüler adaya gömülmez. Tapınağın inşa edilmesi ile ona hizmet edecek insanlar adaya yerleşmiş; sivil savaş yıllarında tapınakla bağlatısı olmayan aileler de adada yaşamaya başlamış ve tapınağın ziyaretçilerinin artması ile ada turistik bir yer haline gelmiştir.
Bu kutsal adada inşa edilen tapınak, 56 ayrı yapıdan oluşur. 6. yüzyılda yapıldığı bilinen tapınağın varlığından bahseden ilk tarihi belge 811'de yazılmıştır. 12. yüzyılda siyasi güç elde eden savaşçı bir aile buradaki tapınak binalarını 1168 yılı civarında yenilemiş ve yenilerini ilave etmiştir. 13. yüzyıl ve 14. yüzyılda hasar gören binalar, 1572'de orijinaline sadık kalarak yenilenmiştir. Ana tapınak, 1572 yılında inşa edilmiştir. Tapınaklar köprülerle birbirine bağlanmıştır. Yapıların hepsi kırmızı renktedir, farklı tonlar; farklı dönemlerde yapılmalarından kaynaklanır. Tapınağın 16m yüksekliğindeki dört ayaklı ünlü kapısı 1875 yılında yapılmıştır. Kapı, gelgit ile sular yükseldiğinde suyun üstünde yüzüyormuş gibi görünür; sular alçaldığında ise çamurla kaplıdır ve yürüyerek ulaşılabilir.
Kaynak: 
http://tr.wikipedia.org/wiki/Itsuku%C5%9Fima_Tap%C4%B1na%C4%9F%C4%B1

14 Ağustos 2011 Pazar

ANADOLU AJANSI'NIN GENEL MÜDÜRÜ KİM?



Kemal Öztürk hakkında faydalı bir bağlantı:
http://norotila.blogspot.com/2009/01/kemal-ztrk-kimdir.html

İnternette, Anadolu Ajansının ana sayfasına girerseniz en üstte şöyle yazar;
“Anadolu Ajansı. Kurucusu; Mustafa Kemal Atatürk 6.Nisan.1920”
Anadolu Ajansının tarihi, Türkiye Cumhuriyeti ile adeta özdeştir. Öyle ki, TBMM
açılmadan 17 gün önce, 6 Nisan 1920 de kurulan Anadolu Ajansı, devleti kuran bu
kurumun çıkardığı ilk yayını duyurdu. Milli Mücadelenin ve Kurtuluş Savaşının her
aşamasına ve Cumhuriyet Devrimlerine tanıklık etti.
Anadolu Ajansı, Atatürk adı ile de adeta özdeştir. Anadolu Ajansı muhabirleri,
Devletimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün her çalışmasında yanında oldular.
Anadolu Ajansı, Türk dış politikasının, Türkiye’nin sosyal, ekonomik ve günlük yaşamının
da tanığıdır. Bu yüzden AA’nın haberleri ve fotoğrafları, bütün araştırmacılar için birinci
elden kaynak niteliğindendir. Yunus Nadi Abalıoğlu, Ruşen Eşref Ünaydın, Falih Rıfkı
Atay, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi önemli yazarlar ve kalemler,
Anadolu Ajansının başarısı için çalıştılar ve bu kurumda görev aldılar…
Cumhuriyet ve Atatürk’le özdeşleşmiş bu kuruma Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Üyesi
olarak, AKP Hükümeti adına Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Kemal Öztürk adlı kişiyi
atadı…

Kim bu Kemal Öztürk?
1969 yılında Ağrı’da doğdu. 1990 yılında Humeyni yanlısı “Girişim” ve “Selam”
dergilerinde yazmaya başladı. Kemal Öztürk daha sonra “Meydan”, “İmza” , “Nehir” ,
“Yeni Zemin”, “Sözleşme” gibi dergilerde, “Mir Mahmut Rıza” takma ismi ile yazılar
yazdı. 1994 yılında “Nükte” Yayınlarından çıkan, “Bir Garip Oğlanın Hikayesi” adlı bir
kitap çıkardı. Bu kitap mahkeme kararıyla toplatıldı ve Kemal Öztürk, 1 yıl hapse
mahkum oldu. 1995 yılında Yeni Şafak Gazetesinde muhabirliğe başladı. Buradan Kanal
7 ye transfer oldu. Burada yayınlanan “İlk Meclis” adlı belgeseli, RTÜK tarafından “Lâiklik
Karşıtı” olduğu gerekçesiyle yasaklandı.
Öztürk, 9. Cumhurbaşkanı Demirel’e hakaretten de 1 Yıl hapse mahkum oldu. 2003
yılında zamanın TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın “İletişim Danışmanı” oldu. 2005 yılında
Başdanışman oldu. 2011 yılı Şubat ayına kadar Başbakan Erdoğan’ın Basın Danışmanlığı
yaptı…
AA’nın yeni Genel Müdürü bu !...
Yazdığı kitapta aynen şunları söylüyordu; “Devlet kimdir? Helvadan yapılmış bir puttur.
En sonunda beni bir numaralı terörist yapacak bu pez…nkler, bütün lâikleri bir şiş’e
geçirecem, ondan sonra anlayacaklar lâikliğin faziletlerini. Elin o…pusu bile kalkıp ‘Ben
lâikim, namusumla çalışıyorum, kimse karışamaz’ demeye başladı. Ula ben böyle
lâikliğin…
Eskiden Türklerin yetiştirdiği marimus öküzünün sol arka bacağının uyluk yeri ile
işkembesinin ayrıldığı yerde bir et parçası bulunur. İşte tam buraya laik denir. Vee bu
gün kullandığımız kelimenin aslı da buradan gelmektedir.!...”
İşte AKP’nin Cumhuriyetimizin güzide bir kurumuna layık gördüğü Genel Müdür bu. Eşi
bulunmaz, eşini bulsak “çifte koşacağımız” cinsten biri…
Şaşırdınız değil mi? Nasıl olur da böyle bir adam, iki defa ceza yemiş bir adam, AA’ya
Genel Müdür yapılır, diye… Ben hiç şaşırmadım, sadece devletim adına üzüntüm daha da
arttı.
Çünkü, AKP sayesinde bu ve benzeri karakterdeki çok sayıda adam, devlet kadrolarını
doldurdular.
“Lâikleri şiş’e geçireceğim” diyebilen ve korkmadan bunu kitabına yazan zihniyette
birilerinin Emniyet Teşkilatında çalıştıklarını düşünebiliyor musunuz? O zaman
Cumhuriyet Gazetesine atılan bombaların nerden geldiğini, metruk bir gecekondunun
çatısında bulunan el bombalarını kimin oraya koyduğunu ve sonra bulduğunu, dijital
sahteciliklerle askerlerin nasıl içeri atıldığını, teğmenin telefonuna “Polis tarafından el
konulduktan sonra” nasıl terörist numaraları yüklendiğini anlamış olursunuz.
Tabii ki bu atamaların tümünün sorumlusu AKP Hükümetidir.
Kendisini “Şeyhülislam” ilan etmiş ve üç kadınla aynı anda, aynı evde yaşayan birini
Başbakan Erdoğan “Başdanışman” yapar ve damadını da önce milletvekili sonra da
Bakan yaparsa, Kemal Öztürk gibiler Genel Müdür de olur, Anayasa Mahkemesi Başkanı
da…,
AA’na bu atamayı yapan kişiler, şehit asteğmen Kubilay için değil de, onun kafasını kesen
kişi için gözyaşı döküyorsa, böyle adamlar TBMM Başkanı da olur, RTÜK Başkanı da…
El Kaide terör örgütünün ikinci adamı Hikmetyar’ın dizinin dibinde oturmaktan, tarikat
reislerinin önünde iki büklüm olup el öpmekten ve onlardan emir almaktan çekinmeyen,
fakat Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanı ile yan yana oturmaktan rahatsız olan
kafalar Türkiye’yi yönetmeye devam ederlerse, böyle adamlar Bakan Yardımcısı da olur,
Bakan da….
İşin acı tarafı, bu korkunç olaylar açıkça yapılırken, varlığını Demokrasiye, Cumhuriyete,
Çağdaşlığa borçlu kişilerin sessiz kalmaları, görmezden gelmeleri, korkup sinmeleridir.
Demokrasi ve özgürlük, onları hak etmek için gayret gösterenlerin olacaktır. Bu gün
susanlar, sinenler, korkanlar her zaman korkarak yaşayacaklardır…
Sağlık ve başarı dileklerimle 06 Ağustos 2011
RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

6 Ağustos 2011 Cumartesi

EDİSON'UN GÖLGELEDİĞİ DAHİ: NİKOLA TESLA


İşte size bir ödev:
Aşağıdaki soruların cevaplarını bulmak için gidip bir ansiklopedinize bakın bakalım: (cevaplar parantez içinde)

1) Radyoyu kim icat etti? (Marconi)
2) X ışınlarını kim keşfetti? (Röntgen)
3) Vakum tüp amplifikatörünü kim icat etti? (de Forest)
Aslında, hazır eliniz değmişken florasan lambayı, neon ışıklarını, hızölçeri, otomobillerdekiateşleme sistemini,radarın temellerini, elektron mikroskobunu ve mikrodalga fırını kimin keşfettiğine de bir bakın.
Geçen yüzyıl dönümündeki en ünlü bilim adamı olan Nikola Tesla'nın isminden bahsedildiğini görme şansınız çok az.
Esasında, çok az insanın bu adamdan haberi var. Bir kısmı sadece Red Alert oyunundaki bir savunma binasının ismi olarak (Tesla coil), diğer bir kısmı da vizyondaki Prestige filmindeki bir karakterin ismi olarak duymuş durumda. 

Bugün bunun böyle olmasını muhterem Tommy Edison amcamıza borçluyuz.
Bütün bu yukarıda saydığım keşiflerin yanında, 250 mil mesafeden 10 bin uçağı yok edebilecek ölüm ışınlarından bahseden, dünyayı ortadan ikiye bölebileceğini iddia eden, hem sesin, hem de görüntünün (1800'lerin sonlarındayken daha) havadan aktarılabileceğine inanan, ve esasen, Edison'a DC elektrik sisteminin hiç bir işe yaramaz bir sistem olduğunu anlatan aykırı bir kişilik olarak görüldü Tesla.
Başka bir deyişle, Tesla'yı duyan herhangi biri, onu muhtemelen aykırı bir çılgın olarak düşünmüştür.
Fakat zaman değişiyor.
Sorun şu ki, Tesla, bu mümkün olduğunu iddia ettiği şeylerin hepsini de muhtemelen yapabilirdi. Aslında, Tesla en yukarıda listelenenlerin hepsini ve de daha fazlasını icat etmişti fakat kendisine bu icatlarının hiçbiri için övgüde bulunulmadı. Etrafınıza bakın, Tesla, modern hayatı bu kadar modern yapan şeylerin çoğunun bir şekilde sorumlusu.
Şüphe yok ki, Nikola Tesla da Vinci'den beri dünyaya gelen en muhteşem akıl.
Küçük Nicky Tesla 1856'da Hırvatistan'daki Smijlan'da doğar. Sıradışı bir hafızası vardır ve 6 dil öğrenir, Gratz'da ki Politeknik Enstitüsünde matematik, fizik ve mekanik çalışarak 4 yıl geçirir.
Ancak Tesla'yı esas harika yapan, muhteşem elektrik anlayışıdır. Bu zamanın elektriğin henüz bebeklik evresindeki bir zaman olduğunu hatırlatayım. Ampül bile henüz icat edilmemiştir.
Tesla, 1884'te Birleşik devletlere ilk defa geldiğinde, Thomas Edison için çalışır. Edison henüz yenice ampülün patentini almıştır, ve tabi böylece elektriğin dağıtımı için bir sisteme ihtiyaç duymaktadır.
Edison, DC elektrik sistemiyle her türden problemi yaşamaktadır. Tesla'ya sistemdeki hataları gidermesi karşılığında büyük paralar söz verir. Tesla bu işin altından kalkar ve Edison'ı 100 bin dolardan fazla masraftan kurtarır, fakat Edison sözünde durmaz.
Tesla istifa eder, ve Edison hayatının kalan kısmını Tesla'nın dehasını ezmek için harcar. (Tesla'nın bugün hala bilinmemesinin ana sebebi işte budur.)
Tesla elektrik iletimi için daha iyi bir sistem geliştirmişti; bugün evlerimizde kullandığımız AC (alternating current - alternatif akım)sistemini. AC, DC'ye göre büyük avantajlara sahiptir. Tesla'nın o zamanlar yeni geliştirdiği transformatörleri kullanarak, AC voltaj yükseltilebilir ve ince kablolarla uzun mesafelerde iletilebilir. DC ise iletilemez. (Çünkü çok kalın kablolarla iletilirken her bir milkarede bir büyük bir güç istasyonu ihtiyaç duyar.)
Tabi bir iletim sistemi, elektrikle çalışacak araçlar olmadan eksik olacaktır. Böylece Tesla evlerimizde her tür sistemde kullanılanelektrik motorunu icat eder. Bu basit bir başarı değildi. 1800'lerin sonlarındaki bilim adamları, alternatif akım sistemi için bir motorun geliştirilemeyeceğine ikna olmuşlardı, ki bu da AC kullanımını zaman kaybı yapar. Sorun şuydu ki, eğer akım saniyede 60 defa yön değiştirirse, motor bir ileri ve bir geri hareket edecek ve asla bir yere varamayacaktı. Tesla bu problemi kolayca çözdü ve herkesin yanlış olduğunu ispatladı.
Endüstrinin florasa lambayı "icat etmesi"nden 40 yıl kadar önce kendi laboratuvarında florasan lamba kullanıyordu. Fuarlarda ve sergilerde cam tüplere ünlü bilim adamlarının isimlerinin şeklini veriyordu; bugün her yerde gördüğümüz neon ışıkların ilk örnekleri. Unutmadan, Tesla dünyanın ilk hidroelektrik santralini Niagara şelalerinde gerçekleştirmiştir. Ayrıca ilk arabalar için hızölçerin de patenti ona aittir.
AC sisteminin ünü yayılmaya başlar ve George Westinghouse'un kulaklarına kadar gider.
Tesla, Westinghouse ile bir anlaşma imzalar ve satılan her bir kilowatt AC elektrik için 2.50 dolar alacaktır.
Bir anda, Tesla hayal ettiği tüm deneylere başlamak için gereken paraya kavuşur.
Fakat Edison DC sistemine çok fazla para yatırmıştır, böylece Tommy, Tesla'yı her seferinde gözden düşürmek için elinden gelenin en iyisini yapar. Edison devamlı olarak AC akımın DC akımdan çok daha tehlikeli olduğunu göstermeye çalışır.
Tesla kendi pazarlama kampanyasını sahneye koyarak buna karşılık verir. 1893'te Chicago'daki fuarda (21 milyon insan katılmıştır), yüksek frekansta AC elektriği kendi vücudundan geçirip lamba yakarak AC'nin ne kadar güvenli olduğunu göstermiştir. Sonrasında Tesla bobinlerinden kalabalığın üzerine büyük şimşek okları fırlatabilmiştir hiç bir zarar vermeden.
Tesla'ya borçlanılan işletme payı bir milyon doları geçmeye başladığında, Westinghouse finansal olarak zora girer. Tesla anlaşmasının devam etmesi durumunda, Westinghouse bu işten çıkabileceğini anlar ve kendisinin de kredilerle anlaşma yapmak için hiç bir arzusu yoktu. Onun rüyası tüm insanların erişebildiği ucuz AC elektrik idi. Tesla anlaşmasını alıp yırtar. Dünya'nın ilk dolar milyarderi olmak yerine, patentleri için 216 bin dolarlık ödemeyi kabul eder.
1898'de, Madison Square Garden'da dünyaya ilk uzaktan kumandalı model botunu gösterir. Yani Tesla'ya uzaktan kumandalı uçaklar, arabalar, ve botlar (ve hatta televizyonlar) için de teşekkür edebiliriz.
Tesla'nın rüyası dünya'ya bedava enerji sağlamak idi. 1900 yılında, yatırımcı J.P. Morgan'ın sağladığı 150 bin dolarla, Tesla "Telsiz Yayın Sistemi" adındaki kulenin yapımına Long Island, New York'ta başladı. Bu yayın kulesi dünya'nın telefon ve telgraf servislerini bağlayacaktı, aynı zamanda resimleri, borsa verilerini, ve hava durumu bilgisini dünya çapında aktaracaktı. Maalesef, Morgan bunun dünyaya bedava enerji anlamına geldiğini farkettiğinde bu işe para yatırmayı kesti.
Dünya, henüz duyulmamış olan sesin ve resmin iletiminden sonra onun bir kaçık olduğunu düşündü.
Dünyanın bilmediğiyse Tesla'nın, Marconi'nin kabul edilen icadından 10 yıl önce radyonun gerisindeki ilkeleri zaten gösterdiğiydi. Aslında, (Tesla'nın öldüğü yıl olan) 1943'te yüksek mahkeme Tesla'nın daha önceki açıklamalarından dolayı Marconi'nin patentlerinin geçersiz olduğuna hükmetmişti. Hala, pek çok referans kaynak radio'nun icadıyla ilgili olarak Tesla'nın ismini zikretmiyor. (Ayrıca: Marconi'nin radyosu sesi iletmiyordu, sadece sinyal iletiyordu, halbuki Tesla yıllar öncesinde ses iletimini göstermişti.)
Bu noktada medya Tesla'nın iddialarını abartmaya başladı.
Tesla Mars'dan ve Venus'ten radio sinyalleri aldığını belirtmişti. Bugün onun aslında sinyalleri uzaklardaki yıldızlardan aldığını biliyoruz, fakat o zamanlar evren hakkında çok az şey biliniyordu. Basın ise onun "rezil" iddialarıyla eğlendi.
Manhattan'daki laboratuvarında, Tesla dünyayı bir elektrik diyapazonuna çevirdi. Altındaki yer ile aynı frekansta titreyen buharlı bir osilatör elde etmeyi başardı.
Sonuç? Etrafındaki tüm yapılarda yer sarsıntısı. Binalar zangırdadı, camlar kırıldı, sıvalar duvarlardan döküldü.
Tesla, teoride, aynı ilkenin Empire State binasının yok edilmesi ve hatta Dünya'nın ikiye bölünebilmesi için kullanılabileceğini iddia etti. Tesla bilimin onun sonuçlarını onaylamasından neredeyse 60 sene öncesinde Dünya'nın rezonans frekansını doğru bir şekilde belirledi.
Dünya'yı yarmaya benzer bir şeyi denemediğini sanmayın. (En azından buna yakın bir şeyi...)
1899'da Colorado Springs laboratuvarında, kaynağa dönmelerini sağlayacak şekilde, dünya'nın her tarafına enerji dalgaları gönderir. (Bugünün deprem sismik istasyonlarının teorisini de sağlar böylece). Dalgalar geri geldiğinde daha çok yükleme ekler.
Sonuç? Bugüne kadar kayıtlara geçen insan eliyle yapılmış en büyük şimşek oku; 40 metre. Hala kırılmamış bir dünya rekoru.
Takip eden şimşek sesi 22 mil mesafeden duyulmuştur. Laboratuvarın etrafındaki çayırlar garip bir mavilikle ışımıştır.
Aslında bu onun esas deneyi için sadece bir ısınmaydı. Maalesef, o bölgedeki güç istasyonunun donanımına zarar vermiş ve deneyi bir daha asla tekrarlayamamıştır.
Birinci dünya savaşının başlarında, amerikan hükümeti umutsuzca Alman denizaltılarının tespiti için bir yol aramaktaydı. Hükümet Thomas Edison'u iyi bir yöntemin araştırılması işinin başına getirdi. Tesla gemilerin tespiti için enerji dalgalarının kullanımını (bugün radar dediğimiz şey) önerdi, Edison Tesla'nın fikrini komik bularak redetti ve böylece dünya radarın bulunması için bir 25 yıl daha beklemek zorunda kaldı.
Ömür boyu üretkenliğinin ödülü? Edison madalyası! Edison'un onca fiili hakaretinden sonra gerçek bir surata şamar Tesla için.
Ve hikaye böyle devam ediyor.
Sanayi'nin (görülüyor ki oldukça başarılı olan) bilim literatüründen silme girişimleri onu 20 yıllık bir sürgüne sürdü. Sermaye yokluğundan, test edemediği teorilerini sayısız deftere not etti.
Modern dünyayı icat eden insan neredeyse meteliksiz bir şekilde 86 yaşında 7 Ocak 1943'te öldü. İki binden fazla insan cenaze törenine katıldı.
Hayatı boyunca, Tesla 800'den fazla patent aldı. Muhtemelen Edison'ın rekor sayısını geçebilirdi eğer devamlı engellenmeseydi. Hayatının son 30 senesinde çok az patent başvurusu yapabildi.
Edison'dan farklı şekilde, Tesla fikirleri bilimde daha önce emsali olmayan özgün bir düşünürdü. Maalesef, dünya Tesla kadar özgün kişileri finansal olarak ödüllendirmiyor. Sadece bu fikirleri alıp daha kullanışlı ürünler haline getirenleri ödüllendiriyor.
Bilim adamları bugün onun notlarını satır satır taramaya devam ediyor. Uçuk teorilerinin çoğu bugünün ünlü bilim adamları tarafından ispatlanıyor. Örneğin, Tesla pervanesiz disk türbinmotoru, bugünün modern malzemeleriyle birleştirildiğinde, tasarlanmış en verimli motorlardan biri oluyor. 1901'de patentini aldığı kriyojenik (mutlak sıfıra yakın sıcaklıklarda) sıvılarla ve elektrikle olan deneyleri süper iletkenlerin kaynağını sağlıyor. Electron altı yükleri olan parçacıkların varlığını ortaya koyan deneylerden bahsetmişti, 1977'de bilim adamları nihayet keşfetti,kuarklar.
Belki tarih bir gün gerçek bir dahiyi gördüğü an tanıyabilecek.