13 Aralık 2013 Cuma

HEDY LAMARR : Hollywood güzeli bir mucit!

OYUNCU HEDY LAMARR VE BİLGİSAYARCI KADIN AMİRAL 
Hedy Lamarr, 1949’da “Samson ve Delilah” filmi ile ülkemizde ve dünyada
adını duyurdu. Hedy, frekans atlama tekniğini geliştirdi ve 1942’de “Şifreli
Telsiz Haberleşmesi” alanında patent aldı.

Oyuncu Hedy Lamarr ve Telsiz Haberleşmesi 
Avusturya’da çocuk yaşta sinema yıldızı olan Hedy, 1933’te evlendi. Eşi,
orduya silah ve uçak satıyordu. Birlikte katıldıkları yemeklerde genellikle silah
teknolojisi konuşulurdu. Matematik zekası olan Hedy, savunma teknolojileri
konusunu sevdi. Eşi de, Hedy gibi Yahudi kökenliydi ama Nazi iş adamlarıyla
çalışırdı. Evlerindeki partilere Hitler ve Mussolini’nin katıldığı biliniyor.
Almanlar’ın uzaktan kumandalı torpido yapmak istediğini eşinden öğrendi ve
konuya çok ilgi duydu. Eşinden boşandıktan sonra, 1938’de Holywood’a
yerleşti. Evinin yakınında oturan müzisyen G. Antheil’e 1940’ta uzaktan
kumandalı torpido hakkındaki düşüncelerini anlattı. Amacı, uzaktan kontrollü
torpidoların, düşmanın sinyal karıştırıcıları (jamming) nedeniyle kontrolünün
kaybedilmesini önlemekti. Torpidoyu yönlendiren radyo frekansı düşman
tarafından tespit edilirse, sistem elektronik olarak kilitlenir ve kontrol
kaybedilirdi. Hedy, bunun çözümünü bulmuştu ama teknik desteğe ihtiyacı
vardı. Uzaktan kumandanın telsiz frekansı sürekli olarak değiştirilirse düşmanın
müdahale imkanı kalmazdı. Ancak, telsiz ve torpido aynı anda frekans
değiştirmeliydi. Bu konuda komşusu Antheil yardımcı oldu. Çözüm, delikli
kağıt rulolara kaydedilen notalara göre müzik çalan piyanolardı. Telsiz
vericisine ve torpidoya yerleştirilen ve delikleri aynı olan rulolar, frekansı aynı
anda değiştirecekti. Buluşun patentini 1942’de aldılar ancak Donanma
ilgilenmedi. Benzeri bir sistem, başkalarınca 1957’de transistör kullanılarak
yapıldı. ABD donanması, 1962’de çıkan Küba krizinde bu sistemi kullandı. O
tarihte Hedy’nin patentinin süresi dolmuştu. Elektroniğin Öncüleri Vakfı
1997’de Hedy’nin patentini fark etti ve ona Elektronik Öncüsü Ödülü verdi.



Hedy Lamarr’ın Yaşamı
Viyana’da 1906’da doğan Hedy’nin gerçek adı Hedwig Eva Maria Kiesler’dir.
Berlin’de tiyatro okuluna devam ederken 16 yaşında, filmlerde oynadı.
“Ekstasi” adlı filmi, 1933’te Çekoslovakya’da çekildi. Açık sahneler nedeniyle
filmin yasaklanması ününü artırdı. Hakkında “Sinemanın En Güzel Yüzü” gibi
tanımlamalar yapıldı. Aynı yıl evlendiği eşi, film çevirmesini yasakladı. Eşinin
baskısı nedeniyle Paris’e kaçıp eşinden boşandı. Londra’da MGM film şirketinin
başkanı Mayer ile tanışınca, Hedy Lamarr takma adını aldı ve Holywood’a
yerleşti. Yirmi beş önemli filmde, V. Mature, C. Gable, J. Stewart, S. Tracy ve
B. Hope gibi sanatçılarla oynadı. Hedy, 1940-1949 yılları arasında 18 film
çevirdi. Ünü, gişe rekorları kıran “Samson ve Delilah” filmi ile dünyaya yayıldı.
Sonraki filmleri çok başarılı olmadı. Son filmini 1957’de çevirdi ve 2000’de
öldü.


İlk Bilgisayar Yazılımcısı Kadın Amiral Grace M. Hopper 
Grace, bilgisayar programları için ilk “derleyici”yi geliştirdi. Derleyici,
bilgisayar programlarındaki komutları bilgisayar diline çeviren yazılımdır.
Böylece, kullanıcıların bilgisayar dilini öğrenmesine gerek kalmadan konuşma
diline yakın bir dil ile programlama yapması olanağı doğdu. Üniversitede
matematik doçenti iken, 1944’te gönüllü olarak ABD Deniz Kuvvetleri’ne
katıldı. Harvard Üniversitesi’nde, donanma için geliştirilen bilgisayar projesinde
görevlendirildi. MARK-I olarak bilinen bilgisayarın çalışması için gereken
yazılımları geliştiren ekibe katıldı. Dünyanın ilk bilgisayarlarından biri olan
Mark-I’in parça sayısı 765 bin civarındaydı. Bilgisayar, 16 metre boyunda, 2.5
metre yüksekliğinde, 61cm derinlikte ve 4.5 ton ağırlıktaydı. Senkronizasyon
için uzun bir mil, motorla döndürülüyordu. Bilgisayarı programlayan Grace, 500
sayfalık “Kullanım Kılavuzu”nu hazırladı. II. Dünya Savaşı sonrasında,
Harvard’da geliştirilen MARK-II ve III bilgisayar projelerinde çalıştı. Profesör
olma davetini kabul etmedi ve 1949’da Eckert-Mauchy firmasında, dünyanın ilk
ticari bilgisayarı UNIVAC-I’in yapımında çalıştı. Ekibiyle birlikte, ilk derleyici
tabanlı programlama dili olan FLOW-MATIC’i geliştirdi. ABD’de, 1959’da tüm
yazılımcıların katıldığı Konferans’ta COBOL derleyici programının temelinin
atılmasını sağladı. Donanma için derleyici ve yan uygulamalar geliştirdi.
FORTRAN ve COBOL programlama dillerinin standartlarını geliştirdi.


Amiral Grace Hopper 
(1984) 

Amiral Grace Hopper’in Yaşamı 
Grace, 1914’te New York’ta doğdu. Vassar College’ın Matematik ve Fizik
bölümlerini bitirdi. Yale Üniversitesi Matematik Bölümü’nden 1934’te doktora
aldı. Vassar’da öğretim üyeliği yaptı ve 1941’de doçent oldu. Donanmaya
1944’te girdi ve 1966’da emekliye ayrıldı. Donanma, onu 1967’de geri çağırdı
ve 1971’de ikinci kez emekli oldu. Donanma tarafından 1972’de tekrar işe
başlatıldı ve 1985’te tuğamiral unvanını alarak ABD’nin ilk kadın amiraliın
oldu. Grace, 1986’da son kez emekli olduğunda 79 yaşındaydı ve ABD’deki en
yaşlı askerdi. Donanmadaki bir kruvazöre onun adı verildi (USS Hopper DDG-
70). Elli adet bilimsel makale ve çok sayıda kitap yazmıştı. Emekli iken gönüllü
olarak yazılımla ilgili eğitimler verdi ve 1992’de öldü.

Hedy Lamarr, sinema sanatçısı iken elektronik haberleşmede frekans atlama
tekniğine öncülük etti. Grace Hopper, bilgisayar programı yazmanın temel
prensiplerini belirledi, ilk yazılımları geliştirdi. Ülkemizin yetenekli kadınlarının
da bilim ve teknoloji alanında uluslararası başarılarının artmasını dileriz.

Prof. Dr. Ural Akbulut 
ODTÜ Kimya Bölümü 


Birinci kısım: Dünyanın en güzel kadınının gizli oyuncakları
Yahudi asıllı Hedy Lamarr’ın çocukluğu Viyana’da geçti. Olağanüstü zeki bir çocuk olduğunu söylüyorlardı. 16 yaşındayken, eğitimini bırakıp aktris olmaya karar verdi. Daha ilk filmiyle ün kazandı, afişlerde onu “dünyanın en güzel kadını” diye tanıttılar. 19 yaşında Ekstase adlı filmin başrolünü üstlendi. Bu filmdeki cesareti ve pervasızlığı hayranlık uyandırıcıydı. Bazı sahnelerde çırılçıplak koşuyor, yüzüyordu. Beyazperdedeki ilk orgazm sahnesi de bu filmdeydi. Hedy aynı yıl zengin ve güçlü bir fabrikatör olan Friedrich Mandel’le evlendi. Ondan 13 yaş büyük olan sıkıcı ve zorba kocasını hiçbir zaman sevemeyeceğini anladığında ise artık çok geçti. Mandel hem ‘dediğim dedik’ bir adamdı, hem de çok kıskançtı. Ekstase filminin bütün kopyalarını yaktırdı. Karısının filmlerde oynamasını da yasakladı. Lakin Lamarr’la baş etmek zordu, kendi deyişle “mücevher kakmalı şık bir kutuda” gece gündüz kontrol altında yaşamaktan bıkınca kusursuz bir kaçış planı yaparak Amerika’ya gitti.
Ama durun; öncesi var… Kocasının her gece eve davet edip sabaha kadar sohbet ettiği ve yeni silahlar üretmek konusunda iş yapmayı hedeflediği arkadaşlarının çoğu sağcı fabrikatörler ve endüstri tasarımcılarıydı. Hitler ve Mussolini de evlerine gidip gelirdi. Lamarr’ın evliliği ve kocasıyla ilgili tahammül edemediği şeylerin başında da bu geliyordu zaten. Kocası başlangıçta el bombaları üretiyordu ama daha sonra ordu için silah üretmeye başladı. Özellikle de uzaktan kumanda sistemleriyle ilgili çalışmalar yapıyordu. İşin tuhaf yanı, konukların hiçbiri Lamarr’ın bu akşam sohbetlerini ne kadar dikkatle dinlediğinin farkında değildi. Bu sohbetlerde elde ettiği bir yığın bilgiyle Amerika’ya giden genç kadın, çok geçmeden Hollywood’un yolunu tuttu, yapımcılarla görüştü ve sonunda ünlü yapımcı yönetmen Louis B. Meyer’in dikkatini çekmeyi başardı. Artık beyazperdenin yeni ilahesi oydu.
Gelin görün ki; Lamarr’ın en büyük zevki hobisi aslında mucitlikti. Evinin bir odasını atölye haline getirmişti ve çekim aralarındaki zamanı bu atölyede taslaklar hazırlayarak geçiriyordu. Bir keresinde su içermeyen bir içecek icat etmişti. Üstelik tek ilgilendiği sadece bu tür eğlenceli projeler değildi, çok daha ciddi hedefleri vardı…
İkinci kısım: “Makinist” lakaplı çatlak müzisyen
Dünyanın öteki ucundan devam ediyoruz. Daha doğrusu biraz başa dönüyoruz… Prusyalı besteci George Antheil, müzik eğitiminin ardından Paris’e gitti ve 1920′lerin başında konser piyanisti olarak çok büyük ün kazandı. Ezra Pound ve Man Ray gibi büyük ustalarla arkadaş olmuştu. “Dünyanın en önemli avangarde bestecisi” sayılıyor, “Makinist” lakabıyla anıliyordu. Eserlerinin adları da bu lakaba uygundu: Airplane Sonata, Sonata Sauvage, Jazz Sonata ve Death of Machines. 16 piyano için bestelediği ve uçak pervanesi, polis sireni gibi cihazların seslerinden yararlandığı Ballet Mécanique ise daha ilk çalınışında sansayon yarattı. Antheil bir süre sonra Amerika’ya giderek Hollywood için film müzikleri bestelemeye başladı. Bir yandan da “çatlak dahi” imajına uygun bir biçimde, Esquire dergisine aşk ve endokrinoloji üzerine tuhaf makaleler yazıyordu. Every Man is His Own Detective: A Study of Glandular Endocrinology (Her Erkek Kendi Kendinin Dedektifidir) adlı bir kitabı bile vardı.
Üçüncü kısım: Memelerim güzel mi sizce?
Hedy Lamarr ile George Antheil Hollywood’da bir partide tanıştı. Lamarr besteciye garip sorular sordu: “Memelerim güzel mi sizce ve onları daha iri gösterecek bilimsel bir yöntem biliyor musunuz?” Eh, sonuçta Antheil bu işin ehli sayılırdı, Esquire dergisindeki köşesinde, endokrinoloji bilgisini kullanarak insanın karısının sadakatsizliğini nasıl anlayacağını, hangi kadınların sadık hangilerinin sadakatsiz olduğunu, endokrinoloji ilminin bir kadını nasıl daha güzel gösterebildiğini filan yazıyordu. Lamarr ona, sinemayı bırakıp Washington’a giderek sadece icatlarıyla yaşamaya karar verdiğinden bahsetti. Derken savaş sırasında torpillerin radyo frekanslarıyla uzaktan kontrol edilip edilemeyeceği konusu açıldı. Aslında bu fikir yeni sayılmazdı ama Lamarr kendi bulduğu ve “frekans sıçraması” adını verdiği yepyeni bir metodu denemek istiyordu. İki parlak zihin bir araya gelmiş ve partiyi tamamen unutmuştu. Gizli İletişim Sistemi’ni kurmak için çalışmalara başladılar. Birkaç ay çalıştıktan sonra da buluşlarını Ulusal Mucitler Konseyi’ne gönderdiler.

Dördüncü kısım: Bir piyanistle bir oyuncuya kim güvenir ki…
İşler sandıkları kadar kolay olmadı, fikri gerçeğe dönüştürmekte epeyce zorlandılar, çünkü buluşun uygulanabilirliğinden şüphe duyanlar vardı. Lamarr ve Antheil, çalmadık kapı bırakmayarak “bebeklerine” maddi destek bulmaya çalıştılar. 1940′ın aralık ayında ABD Donanması, onların icadı olan frekans kaydırma cihazını üretmeyi kabul etti. Böylece Hedy Lamarr 1942 yılında bir gecede yedi milyon dolarlık bir anlaşmaya imza attı. Ancak bu buluştan bir gizli iletişim sistemi olarak yararlanan Amerikan Ordusu daha sonra üretimi kesti. Bir piyanist ve bir oyuncuyu ciddiye almıyor, yeterince güvenmiyorlardı. Bir süre sonra Lamarr ve Antheil de işin peşini bıraktı. Gene de buluşları başka bilim adamları tarafından önemseniyor, araştırılıyordu. Zaten birkaç yıl sonra patent tarihi doldu, icadın kullanım hakları serbest kaldı. 1962 yılında Küba krizi dolayısıyla buluş yeniden gündeme geldiğinde artık yolunu kaybetmiş gemilerin kıyıyla iletişim kurabilmesi için kullanılıyordu. Bugün bu teknoloji ABD ordusunun uydu savunma sisteminde, ayrıca cep telefonu ve telsizlerin üretiminde kullanılıyor.
Gülenay Börekçi

20 Kasım 2013 Çarşamba

MOSSAD ve BARZANİ

(SOLDAN SAĞA) MESUD BARZANİ, MENAHEM NAHİK NAVUT (MOSSAD 2. BAŞKANI 1984 – 1986), MAHMUT OSMAN, MOSSAD BAŞKANI ZVİ ZAMİR (1968 – 1974), MOSSAD BAŞKANI NAHUM ADMONİ (1982 – 1989) VE BİR KÜRT KORUMA- IRAK’IN KUZEYİ EYLÜL 1971 (MOSSAD ARŞİVİ) (Ali Kerküklü)

24 Ocak 1993 Tarihinde Iş Yerine Gitmek Üzere Bindiği Arabasına Mossad Tarafından Bomba Konularak Havaya Uçurulan Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu 'Nun Ölümüne Sebep Olduğu Değerlendirilen Yazısı:

MOSSAD ve BARZANİ 

Ortadoğu'nun karanlık bir kuyu olduğu her gün biraz daha anlaşılıyor. Kanıtlanan son ilişkiMOSSAD-Barzani ilişkisidir. MOSSAD,İsrail 'in gizli istihbarat örgütüdür. Bu örgütün, Kürt lideri Molla Mustafa Barzani ile ilişkileri olduğu söylense daha önce kim inanırdı? 

Barzani 'nin CIA ile ilişkisi artık belgelendi. Kimse bu ilişkiye, "Hayır olmadı" diyemiyor. CIA-Barzani ilişkileri biliniyordu da MOSSAD-Barzani ilişkileri bilinmiyordu. 
MOSSAD' ın Barzani ile ilişkileri Londra ve Sydney'de yayınlanan "Israel 's Secret Wars-A History of Israel's Intelligence Services" adli kitapta sergileniyor. Kitap, İngiliz The Guardian gazetesinde 1984 yılından bu yana Tel-Aviv muhabirliğini yapan Ian Black ve Washington'daki Brooking Enstitüsü'nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris tarafından yazılmış. Kitapta MOSSAD-Barzani ilişkileri, İsrail Dışişleri Bakanlığı ve MOSSAD yazışmalarına dayanılarak açıklanıyor. 
Önsözde, kitabın yayından önce İsrail ordu yetkilileri tarafından da incelendiği yazılıyor. 

* * * 

Kitapta 1967 Arap-İsrail Savaşı 'ndan sonra, MOSSAD 'ın Kürtlerle ilişki kurduğu (sayfa.327), Mısırlı ünlü gazeteci Hasan el-Heykel'in İsrailli subayların Kürtler aracılığıyla Irak 'tan radyo bağlantıları kurduğunu 1971 yılında açıkladığı anlatılıyor. 

1969 yılı Mart ayında Kerkük petrollerine yapılan saldırının da İsrail tarafından yapıldığı açıklanıyor. 1972 yılında imzalanan Sovyet-Irak Dostluk Antlaşması 'ndan sonra İran Şahı ABD Başkanı Nixon ile gizli görüşme yapıyor; bu gizli görüşmeden sonra CIA tarafından "Kürdistan Demokratik Partisi"ne üç yıl içinde 24 milyon dolar gönderiliyor. 

Barzani 'nin Irak rejimine karşı ayaklandığı yıllarda, ABD-İsrail-İran üçlüsü bu ayaklanmayı destekliyor. Barzani-ABD ilişkileri, ABD Dış işleri eski bakanı Henry Kissinger eliyle yürütülüyor. 

MOSSAD-Barzani ilişkileri de İsrail 'in Tahran 'daki askeri ateşesi Yaakov Nimrodi (MOSSAD Ajanı) aracılığı ile gerçekleşiyor. 

Nimrodi 'nin üstlendiği görev ilginç: Nimrodi Sovyet silahlarının Barzani 'nin eline geçmesinde rol oynuyor. (sayfa. 328-329) Kitapta, MOSSAD'dan Kürtler 'e 50 milyon dolar para verildiği, ABD kaynaklarına dayanarak açıklanıyor. (sayfa.328) 

* * * 

70 'li yıllardaki bu ilişkiler bugün sürüyor mu? 
Kitaba göre sürüyor. "Körfez Savaşı sırasında Irak 'ın attığı Scud füzelerinin Tel-Aviv'e düşmesi üzerine bu ilişkiler yeniden başladı. (sayfa.521) Baba Molla Mustafa Barzani ile kurulan ilişkiler, simdi de oğul Mesud Barzani ile sürüyor. 
MOSSAD, Barzani'ye Avrupa kahvelerinde çekler vererek bu desteği sürdürüyor. Kitapta, Mesud Barzani'nin İsrail 'e gizlice giderek yardım istediği yazılıyor. Bu ilişkiler sürüyor ve anlaşılıyorki daha da sürecek...Gizli yollarla sürecek, açık yollarla sürecek... 
İlgi belli... 
Ilişki de belli... 
Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD 'ın Kürtler arasında? 
Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değilmi? 

Uğur MUMCU( Cumhuriyet, 7 Ocak 1993),
resim ve yorum ,
TÜRKİYE GERÇEKLERİ adlı sayfadan alıntıdır 
Soldan sağa Mesud Barzani, Menahem Nahik Navut (Mossad 2. Başkanı 1984 – 1986), Mahmut Osman, Mossad Başkanı Zvi Zamir (1968 – 1974), Mossad Başkanı Nahum Admoni (1982 – 1989) ve Bir Kürt Koruma- Irak’ın Kuzeyi Eylül 1971 (Mossad Arşivi)

(ALINTIDIR)

17 Kasım 2013 Pazar

Hermann Rorschach Kimdir?

8 Kasım 1884'de İsviçre'nin Zürih şehrinde dünyaya gelen Hermann Rorschach, geliştirdiği "Mürekkep Testi" ile ünlenen bir psikiyatrist ve psikoanalisttir.

Henüz çocukken mürekkep lekelerini kullanarak resim yapmayı çok sevdiği için, arkadaşları tarafından “kleck” (mürekkep lekesi) takma adıyla çağrılan vebabası gibi ressam olmayı hayal eden Rorschach, yıllar sonra tıp eğitimini seçti ve psikiyatri alanında uzmanlaştı. 

Ne var ki çocukluk yıllarındaki bu ilgisini, psikanaliz tarihine damga vuracak bir metoda dönüştürmeyi de başardı.


Rorschach Testi nedir?
Rorschach Testi, katlanmış kağıtlar arasında kalan mürekkep lekelerikullanılarak deneklerin algısınıanaliz eden bir psikoloji testidir.


Genelde düşüncelerini açıkça anlatmak istemeyen hastalara bu resimler gösterilerek, altta yatan bir takım bozukluklar test edilir. Bu kartlar, kişilik ve duygusal analiz için de psikologlar tarafından tercih edilebilir.

Günümüzde en az güvenilir testlerden biri olmakla birlikte 1960'lı yıllarda çok yaygın kullanılmıştır.

Ünlü bir çizgiroman olan ve 2009 yılında beyazperdeye de uyarlanan "Watchmen"de yer alan Rorschach, ismini buradan almıştır. Karakterin yüzündeki maskede, çeşitli şekillerde mürekkep lekeleri belirip kaybolur.


Hermann Rorschach, henüz 37 yaşında apandistindeki bir iltihaplanma sonucu hayatını kaybetmiştir.
yazı: fwmail.net

16 Kasım 2013 Cumartesi

PEARL HARBOUR, ANKARA GEMİSİ, ÇORLULU ALİ PAŞA CAMİSİ ŞADIRVANI…




Pearl Harbour'u bilirsiniz herhalde..
Bilmeyenlere de geçen yıllarda filmi öğretti. Japon uçakları Amerikan donanmasını bir sabah ansızın bastılar ve tam 96 zırhlıyı batırdılar…
Oysa Hawaii'deki bu limanda, 97 donanma gemisi vardı..
Birine dokunmadılar…
Niye?...
Çünkü o geminin tepeden bakılınca bembeyaz görünen güvertesinde bir kızıl haç vardı... O hastane gemisi idi... Bombalar ve kamikazelerle dalan Japon uçakları hastane gemisine dokunmadılar. Çünkü o gemi orada, öldürmek değil, yaşatmak için demirliydi…

Adı Solace…
Türkçesi Teselli... Üzüntü azaltan…

Solace savaş boyu Amerikalı annelerin üzüntüsünü azalttı.
Tam 25 bin genci ölümden kurtardı, Amerika'ya taşıdı… Ülke limanlarına her gelişinde, umutla umutsuzluk karmaşasındaki kafaları ile anneler iskeleye koştular…

"Benim oğlum da geldi mi?.."

Savaş sonrası hayatlarını Solace sayesinde kurtaran gençler bir dernek kurar ve bir madalya yaparlar… Üzerinde Solace'nin kabartması olan bir madalya… Ve bunu gururla takarlar…

Devlet rahatsız olur…
İkinci Dünya Savaşı'ndan böyle savaş karşıtı bir sonuç çıkar mı?..
Solace gemisini yok etmeye karar verirler…
Gemi sapasağlam…
Pırıl pırıl... Jilet olur mu?..
Savaş sonrası yere serilmiş ekonomi her dolara muhtaç... Uzak bir ülkeye satarlar.. Makyajını değiştirip bambaşka bir amaçla kullanması için…
O uzak ülke Türkiye…

Yok yahu!..
O gemi, ünlü "Ankara"!..
Hastane gemisinden transfer gezi gemisi Ankara…
Vay canına!..
Türkiye, bugün Amerikalılar için belki de hac yeri olacak, Gelibolu'nun Anzaklar'ı çektiği gibi bir turizm anıtına dönüşecek Solace'nin kıymetini bilmez..

Şefik Kaptan'la yaptığı Avrupa seferleri dillere destan olan Ankara sonunda ihtiyarlar ve jilet yapılmak üzere hurdacılara teslim edilir…
1980'li yılların başında Ankara, İzmir'de sökülürken, yılların söktüğü bir eski anıt da İstanbul'da dikilmektedir.
Haliç Tersanesi'ndeki Çorlulu Ali Paşa Camisi'nin şadırvanı...

Restorasyon gelir çatıda takılır…
Çatı kurşun...
Kıtlık yılları..
Kurşun yok…
Etibank dahi geri çevirir…
"Kurşun yok…"
Şadırvan çatısız kalacak…
Dört bir yana duyururlar…
"Kimde kurşun varsa..."
Aliağa'da Ankara'yı söken hurdacılardan haber gelir…
"Gelin bizde var, alın..."
Bre aman…
Gemide kurşun olmaz… Ankara'da niye olsun…
Çaresizler ya... Gider bakarlar...
Gerçekten Ankara'nın sayısız kamaralarından biri, tamamen kurşunla kaplı…

Niye?...
Çünkü burası Solace'nin röntgen odası... Radyasyonun dışarı sızmaması lazım…
Şimdi yolunuz Haliç'e düşerse, Çorlulu Ali Pasa şadırvanından bir tas su içerseniz, ya da yüzünüze iki avuç su atarsanız serinlemek için, unutmayın…
Çatısına da bakın... Orada, ikinci Dünya Harbi'nde, Pearl Harbour'da Japonlar'ın batırmadığı tek gemiden bugüne kalan son izleri göreceksiniz…

TAYYİP ERDOĞAN'IN MARMARAY YALANI

ŞOK HABER; 
ERDOĞAN'İN BÜYÜK MARMARAY YALANI "BAKIN PROJE KİMİN?"
Dünyanın en büyük dolandırıcısı KİM MİŞ görün....

PAYLAŞIN DA 75 MİLYON yine yeni bir TAYYİP YALANI GÖRSÜN

Ya hu Dünya ya her şeyi bize ait diye 1 yıldır palavra atıyor
Gerçekte Proje Bülent ECEVİT Zamanında

İLGİLİ RESMİ GAZETE
TARİH: 15.Şubat.2000
SAYI: 23.095 sayılı resmi gazetenin
SAYFA NO: 141

TOPRAK BU SAHTEKARI KABUL EDER Mİ ACABA?

21 Ekim 2013 Pazartesi

Argania Spinosa / Argan ağacı, Argan Yağı


Argania spinosa Fas ve Cezair'de yetişen endemik bir bitki.
Name:  800px-Argania_spinosa.jpg
Views: 1486
Size:  72.2 KB

Boyu 8-10 metre ve 150-200 yıl yaşayan nesli tükenmekte olan bir tür.
Fas'ta Arganeraie ormanlar 8.280 km ² alanı kaplar ve UNESCO'nun koruması altındadır.
Name:  Argania spinosa.jpg
Views: 1519
Size:  34.5 KB

Bu ağacın meyvesinin preslenmesi suretiyle argan yağı elde edilir.
Name:  Arganoilproduction.jpg
Views: 1805
Size:  73.1 KB

Hala tartışılmalı olması ile beraber bu yağın çok kıymetli olduğu düşünülmekte.
Name:  dsc_8530.jpg
Views: 1123
Size:  47.6 KB

Özellikle kozmetik sektörü bu yağı ergenlik sivilceleri, kırışıklıklar, cilt lekeleri konusunda çok başarılı olduğunu beyan ediyor.

Name:  aknesivilce4.jpg
Views: 1120
Size:  34.2 KB

22 Eylül 2013 Pazar

BERMEKİLER-Abbasi halifeliğinin İran kökenli, Türk vezir ailesi.

Bir özel ad olmayan Bermek sözcüğü, Belh'deki Budhacı Nevbahar tapınağının başrahibine verilen unvandır. BERMEK, ailenin kurucusu, saptanabilen en eski üyesi. Yaşamı konusunda yeterli bilgi yoktur. Ancak, Belh'te astronomi, felsefe ve tıp bilimleriyle uğraştığı; halife Abdülmelik'in sarayında görev aldığı bilinirse de müslümanlığı gerçekten kabul edip etmediği tartışmaya açıktır.

HALİT BİN BERMEKİ,
Öncekinin oğlu (öl. 782). Babasının aracılığıyla Emevi halifesi Abdülmelik'in sarayına kapılandı. Vali Esed bin Abdullah'ın buyruğuyla Belh kentini bayındır kıldı (762). Ebu Müslim' in yönetiminde Abbasiler'in halifeliği ele geçirmesine katkıda bulundu, ilk Abbasi halifesi Ebülabbas'ın güvenini kazanarak divanül-harac'ın başına getirildi. Onun ardılı halife Ebu Cafer el-Mansur'un danışmanı olarak Bağdat'ın kuruluşunu gerçekleştirdi. Taberistan valiliği sırasında (765-769) bu kenti baştan başa onararak güzelleştirdi. Mansur'un son yıllarında kendisi Musul, oğlu Yah, Azerbaycan valiliğine atandı.

YAHYA,
Öncekinin oğlu (739-805). Babası öldükten sonra Musul valiliğine atanmışken, halife Mehdi onu Bağdat'a çağırarak oğlu Harunurreşit'in eğitim ve öğrenimiyle görevlendirdi. Azerbaycan valiliğine atanan Harunurreşit'in divan reisliğine getirildi (780). Hadi'nin kısa süren halifeliği sırasında onun Harunurreşit'i veliahtlıktan çıkarma girişimlerine şiddetle karşı koydu. Harunurreşit halife olunca, sınırsız yetkilerle vezirlik makamına atandı (786). Oğulları Fazıl ve Cafer'in de yardımlarıyla devleti 17 yıl başarıyla yönetti (786-803).

FAZlL.
Öncekinin büyük oğlu (766-808). Uzun süre Cibal, Taberistan, Dunbavend, Kumis, Azerbaycan ve Horasan valiliklerinde bulundu. Bu görevleri sırasında başarılı savaşlar yaparak ülkenin sınırlarını genişletti. Belh'te su kanalları açtırarak önemli bayındırlık işlerini gerçekleştirdi. Buhara'da Cuma camisi'ni yaptırdığı gibi, ramazanda minarelere ilk kez kandilleri koymakla da tanındı.

CAFER, 
Öncekinin kardeşi (767-803) Halife Harunurreşit'in kendisine beslediği büyük güven ve yakın ilgiden yararlanarak, denetimine verilen eyaletleri Bağdat'tan ayrılmaksızın, yardımcıları aracılığıyla yönetti. Bermekiler'in iranlı olmaları ve Abbasi halifeliğinin kuruluşundan bu yana devletin yönetiminde en üst düzeyde yer almaları bazı güçlü Arap emirlerini gücendirdiğinden, Harunurreşit ülkede kendisi kadar sözü geçen bu aileyi ortadan kaldırmaya karar verdi. Çok ince bir tuzak hazırlayarak, kız kardeşi Abbase'yi sözde bir nikâhla Cafer ile evlendirdiyse de gerçek karı-koca olmalarına izin vermedi. Cafer ile kız kardeşinin bu yasağı çiğnemeleri sonucu, zaten tuzağını bu temel üzerine kurmuş olan Harunurreşit, hac ziyaretinden dönünce Cafer'i öldürttü (803). Onun babası Yahya, ağabeyi Fazıl ve öteki iki kardeşini de görevlerinden alarak tutuklattı, mallarına el koydu. Böylece Abbasiler döneminin en ünlü vezir ailesi olan Bermekiler bir buyrukla ortadan kalktı (803).

19 Ağustos 2013 Pazartesi

RABİA İŞARETİNİN GERÇEK MANASI


Rabiatul Adeviyye Meydanı'nın ve darbe karşıtı gösterilerin sembolü dört parmakla yapılan "Rabia işareti" oldu... İşte o işaretin anlamı...


Arapçada "dördüncü, dört" anlamına gelen "Rabia" kelimesi Mısır'da darbe karşıtı direnişinin sembolü oldu. Katliamdan bir kaç saat önce Rabiatul Adeviyye Meydanı'nı dolduran onbinlerce kişi elleriyle "dört" işareti yaparak mesajlarını dünyaya duyurmaya çalışıtı. Anadolu Ajası tarafından çekilen son fotoğraf ve görüntülerdeki kişiler bir kaç saat sonra ordunun müdahelesine maruz kaldı. Kişilerin akibeti bilinmiyor.
Mısır'da darbe karşıtı gösterilerin yapıldığı Rabiatul Adeviyye Meydanı tüm dünya tarafından yakından takip edildi. Meydanı dolduran yüzbinlerce kişinin yaklaşık iki ay süren direnişi sayesinde Tahrir Meydanı kadar ünlenen Rabiatul Adeviyye Meydanı son yılların en büyük sivil katliamından birine şahitlik etti. Sayıları hala tam olarak tespit edilemeyen yüzlerce kişiye mezar olan meydanın pek bilinmeyen bir yönü daha ortaya çıktı.
ADI DİNDAR BİR KADINDAN
Meydanın ismi, Rabiatul Adeviyye adında dindar Müslüman bir kadından esinlenerek konulmuş ve Adeviyye ailenin dördüncü çocuğu olması nedeniyle isminin başına Rabiatul konmuş. Rabiatul Adeviyye hayatı boyunca verdiği özgürlük mücadelesiyle anılıyor. Gösterilerle birlikte bu ismin taşıdığı anlam Mısırlılar arasında yeni bir sembolün doğmasına neden oldu.
Tahrir Meydanı'nda bulunanların zafer işareti yaptığı dönemde Rabiatul Adeviyye Meydanı'ndakiler ismin anlamına atıf yapmak ve Tahrir'deki darbe taraftarı göstericilerden ayrışmak için elleriyle dört işareti yapmaya başladılar. İşaret her geçen gün gösterilerin yapıldığı meydanlarda ve Mısır genelinde yaygınlaştı ve bilinen zafer işareti kadar çok kullanılmaya başlandı.
misir-004.jpg
KATLİAMDAN ÖNCEKİ SON GÖRÜNTÜLER
AA muhabiri Kemal Firik, 13 Ağustos 2013 gecesi bu konuda haber yapmak için Rabiatul Adeviyye Meydanı'na gitti. Konuyla ilgili göstericiler bu işaretin darbe karşıtı olanların yeni sembolü olduğunu, bu işaretin kendilerine özgü konulara vurgu yaptığını ifade ettiler. Göstericiler bu konuda şunları söylediler:
MEYDANIN ADI 'RABİA' ARAPÇADA 4
"Bunun Adı "Rabia İşareti"dir. Meydanın adı olan "Rabia" Arapçada "dördüncü, dört" demektir. Bu meydanın adına vurgu yapmak için bu işareti yapıyoruz. İkinci önemli konu Muhammed Mursi, Nasır, Sedat ve Mübarek'ten sonra dördüncü Cumhurbaşkanı oldu. Onu da hatırlamış oluyoruz. Ayrıca Tahrir Meydanı'nda darbeye destek vermek için toplananlar zafer işareti yapıyor. Biz onlarla bir olamayız. Onlardan ayrılmak için bu işareti yaygınlaştırıyoruz."
Gece geç saatlerde Rabiatul Adeviyye Meydanı'ndaki bu görüntülerin çekilmesinden bir kaç saat sonra ordunun sert müdahelesi başladı ve yüzlerce insan öldürüldü. Fotoğraf ve görüntülerde yer alanların akibetleri ise öğrenilemedi.
YENİ ZAFER İŞARETİ Mİ OLACAK?
Batı ülkelerinin Mısır'daki darbeye karşı duyarsız davranması başta demokrasi olmak üzere Batı'ya ait bir çok kavram ve sembolün tartışılmasına neden oldu. "Millet iradesi, demokrasi, insan hakları, basın etiği" gibi batı kaynaklı bir çok kavram yeniden sorgulanmaya başlandı. İki parmakla yapılan ve "zafer işareti" olarak bilinen sembol de tartışmalardan nasibini aldı. Tahrir Meydanı'nda toplanan darbeye ve darbe lideri Sisi'ye destek veren onbinlerce kişi elleriyle "zafer işareti" yapmışlardı. Tahrir'e alternatif olan Rabiatül Adeviyye Meydanı'nda zafer işareti yerine "Rabia İşareti" doğdu. Bu işaretin İslam dünyasında yeni zafer işareti olacağı ifade ediliyor. http://www.aktifhaber.com/rabia-isaretinin-anlami-nedir-839484h.htm

GÜRBÜZ EVREN : DÖRT PARMAK YANİ "RABİA" İŞARETİNİN
ANLAMI SÖYLENDİĞİ GİBİ DEĞİL..
BUNU BİR DE BENDEN DİNLEYİN..

Bizim İleri Demokratlar, Mursi yandaşlarının Dört Parmak yani “Rabia” işaretini simge yapmaya çalışıyorlar...


Bırakın bizim siyasileri, sanatçı olarak tanıtılan şarkıcılar ve “bazı” futbolcular bile bu işareti yapıp secdeye varmaya başladı.

Zaten “bazı” futbolcular bile yapıyorsa, anlayın ki bu, anlamı bilinmeyen bir iştir.

Diyorlar ki, gerek Kahire’de gerek dünyanın dört bir yanında darbe karşıtlarının simgesi haline gelen işaretmiş 4 parmak.

"Rabia" işareti, Mursi yandaşlarının toplandığı Rabiatul Adeviye Meydanı’ndan geliyormuş. Rabia, Arapça'da 4'üncü anlamını taşıyormuş.

Peki, bu işareti İslam tarihinde ilk kim ve neden yapmış bilen var mı?

Açın bütün gazeteleri, yukarıdaki cümleyi bulursunuz. Gerisi yok.

Muaviye bin Ebu Süfyan kimdir bilir misiniz?

Emevi hanedanının kurcusu Muaviye, 657’deki Sıffın Savaşı’nda, Hazreti Ali’yi yenememiş, ancak hakemleri ikna ederek, alavere dalavere ile kendini Halife ilan etmişti.

Bu dönemde Müslümanlar, Muaviye taraftarları (Sünniler), Ali taraftarları (Şiiler), Tarafsızlar (Hariciler) olarak bölünmüştü.

Muaviye’den yana tavır alan Hariciler ise Hazreti Ali’yi öldürmüştü.

Muaviye, bir süre sonra da, Hazreti Ali’nin çocukları, Peygamberin de torunları Hazreti Hasan ile Hüseyin’i öldürmüştü.

Özellikle Hazreti Ali’nin öldürülmesinden sonra Halifeliğini sağlama alan Muaviye, her fırsatta Ali’yi ve Şiileri yok saymak, dışlamak için, taraftarlarına, Dördüncü Halife’nin kendisini olduğunu DÖRT PARMAK işaretini yaparak ilan etmiş, taraftarları da, aynı işareti kullanmıştır.

Bundan sonra gidilen savaşlarda da Muaviye’nin ordusundaki askerler bu işareti yapar olmuştur.

Zaten “Rabia” Muaviye ailesinde takıntıdır. Muaviye bin Ebu Süfyan’ın dedesinin adı da Rabia’dır.

Kureyş aşiretinin liderlerinden olan dede Rabia, torununa, “adıma uygun davran, önemini unutma” tavsiyesinde bulunmuştur.

Sünni kesimin temsilcisi olduğu iddia edilen, ama ilgisi olmayan Muaviye’nin DÖRT PARMAK işareti, bugün Mısır’da, Sünni İslam’ın yılmaz savunucuları olarak gösterilen, ama ilgisi olmayan Mursi yandaşlarının, Müslüman Kardeşler örgütünün işaretine dönüştü. .

Dedim ya, dünyadan bi haber bazı futbolcular ve sanatçı denilen şarkıcı takımı da bunu yapıyorsa, benim gibilerine de, onların derin bilgisine inanmak düşer…

15 Ağustos 2013 Perşembe

Olağanüstü Salatalık


Bunları okuduktan sonra salatalığa çok daha farklı gözle bakacaksınız!!!
Olağanüstü Salatalık
Bir süre önce bu bilgiler "The New York Times" gazetesinde yayımlandı.

1. Salatalık, günlük ihtiyacınız olan birçok vitamini içerir. Tek bir tanesinde Vitamin B1, Vitamin B2, Vitamin B3, Vitamin B5, Vitamin B6, Folik Asit, Vitamin C, Kalsiyum, Demir, Mağnezyum, Fosfor, Potasyum ve Çinko ihtiva eder.

2. Öğleden sonra yurgunluk mu hissettiniz? Kahveyi, çayı, soğuk içecekleri bir taraf bırakın ve bir salatalık yiyin. Salatalık iyi bir B vitaminler ve Karbohidratlar kaynağıdır ve yediğinizde saatler sürecek yorgunluğunuzu kısa bir sürede ortadan kaldırır.

3. Banyo veya duştan sonra aynanızın buğulanmasından şikayetçi misiniz? Bir salatalık dilimini alıp aynayı ovun. Hem buğulanma yok olacak hem de pırıldayan bir aynaya ve nefis bir kokuya sahip olacaksınız.

4. Haşereler bahçenizi veya saksı bitkilerinizi mahvediyor mu? Bahçeniz için bir aluminyum tabağa (ya da aluminyum folyoya) salatalık dilimlerini koyup, ortada bir yere yerleştirin. Saksılarınıza ise birkaç dilimi toprağın üzerine yine aluminyum tabak veya folyo ile yerleştirin. Bütün mevsim haşerelerden kurtulacaksınız. Salatalıkdaki kimyasallar aluminyum ile etkileşerek insanların algılayamadığı ama haşereleri deli eden bir koku yayar ve onların ortadan kaybolmalarına neden olur.

5. Bayanlar, sokağa çıkmadan önce veya denize-havuza girmeden önce bir süreliğine selülitlerinizden kurtulmak ister misiniz? Sorunlu bölgelerinizi birkaç dakika süreyle salatalık dilimleriyle ovun. Salatalıkdaki fitokimyasallar derinizdeki kollajenlerin gerilmesini sağlar, dış tabakayı sıkılaştırarak selülitlerin görüntüsünü azaltır. Aynı şekilde kırışıklıklara da iyi gelir (özellikle de göz civarları için)

6.Baş ağrısından kurtulmak ister misiniz? Yatağa girmeden önce birkaç dilim salatalık yiyin ve ertesi sabah dipdiri, baş ağrısız kalkın. Salatalık, vücudun kaybetmiş olduğu gerekli besinleri takviye edici yeterli miktarda şeker, B vitaminleri ve elektrolitleri ihtiva ettiği için yediğiniz birkaç dilim sorunlarınızı hemen yok eder.

7. Özellikle diyet yapanlar, açlık dürtünüzü ortadan kaldırmak mı istiyorsunuz? Salatalık yiyin.

8. Evinizde ayakkabı boyanız mı kalmadı? Taze kesilmiş bir salatalık ile ayakkabınızı ovalayın. İçerdiği kimyasallar ayakkabınıza hem harika görünen bir parlaklık verir hem de deriyi su geçirmez hale getirir.

9. Evinizde bir kapı, pencere ya da benzer bir şey gıcırtı mı yapıyor? Bir dilim salatalık alıp gıcırtı yapan yerlere sürtün (tabii sürtünme yapan yerlere, menteşenin dışına değil!!) gıcırtı gidecektir.

10. Kendinizi gergin, bitkin mi hissediyorsunuz (özellikle ders çalışan öğrenciler, yeni bebek sahibi olmuş anneler ve diğer herkes) ? Bir tas kaynar suyun içine bir bütün salatalığı ince dilimler halinde keserek koyun. Tası da bulunduğunuz odada uygun bir yere koyun. Salatalıkdaki kimyasallar ve diğer besinler kaynar suyun içine girince tepki gösterirler ve suyun buharı ile birlikte bulunduğunuz odaya yayılarak nefis bir aroma yayarlar. Bu aroma sizlerin tüm gerginliğini alarak sakin kişiliğinize dönmenizi sağlayacaktır. Özellikle öğrenciler bunu denemelidir.

11. Yemek yediniz (örneğin kebap) ve ağzınızdan kötü koku yayıyorsunuz. Bir salatlık dilimini alıp dilinizle damağınıza yerleştirin ve en az 30 saniye öyle tutun. Ağzınızda kötü kokulara neden olan bakterilerin fitokimyasallar sayesinde ölmesi nedeniyle bu sorundan kurtulmuş olacaksınız. (Soğan-sarmısak kokusu konusunda bir bilgi yok. Bunu da siz deneyin ve sonucu görün.)

12. Evyelerinizi, lavabolarınızı çevreye zarar vermeyecek bir şekilde temizlemek ister misiniz? Bir dilim salatalığı alıp temizlemek istediğiniz yeri ovun. Sadece yılların birikimi lekeleri kirleri temizlemekle kalmaz, ayrıca güzel bir parlaklık verir temizlediğiniz yere. Bunun yanında elleriniz de o temizlik malzemelerin verdiği zararlardan kurtulmuş olur.


13. Kalemle yazarken bir hata yaptınız ve hatayı silmek istiyorsunuz. Salatalık kabuğunu alıp yavaş ve nazikçe silmek istediğiniz yazıya sürtün. Boya kalemlerinde ve keçe kalem yazılarında da oldukça yararlı. (Bilirsiniz bazen çocuklarımız duvarlara yazılar yazar, resimler yaparlar. Onlarda da deneyebilirsiniz.)

İşte beyninizi bitiren yiyecekler...


Daily Mail gazetesi beyni tüketen ve öldüren 11 gıda maddesini yayınladı. Bu maddeleri tüketmek adeta intihar gibi...

İşte beyninizi bitiren yiyecekler...

1. Şeker ve şeker ürünleri 

Uzun süreli şeker kullanımı nörolojik problemlere sebep olur. Ayrıca hafızayı da zayıflattığı tespit edilmiştir. Öğrenme kabiliyetini zaafiyete uğrattığı da ifade edilmektedir. Bu sebeple şekerden uzak durmak gerekir.

2. Alkol

Alkolün karaciğeri iflas ettirdiği bilinmektedir. Ancak az bilinen diğer etkisi de beyni bitirip tükettiğidir. Sağlıklı düşünme yeteneğini zayıflatır, hafızayı da tüketir. Kısa vadede alkol bırakıldığı takdirde etkileri belli bir düzeyde onarılabilmektedir. Ancak uzun süreli kullanımlarda kalıcı hasarlara da yol açabilir.

3. Fast Food

Yakın zamanda Montreal Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma fast food ürünlerinin beynin kimyasını değiştirdiğini ortaya koymuştur. Bu da depresyon ve anksiyete sorunlarına yol açmaktadır. Fast Food ürünlerinin içindeki katkı maddelerinin öğrenme bozukluğu, motivasyon eksikliği ve hafıza zayıflığına da yol açtığı kanıtlanmıştır.

4. Kızarmış yiyecekler

Bütün işlenmiş yiyecekler kimyasallar, katkı maddeleri, yapay tatlandırıcılar ve koruyucular içerir. Bunlar hem çocuklarda hem yetişkinlerde ciddi beyin hasarlarına yol açar. Kızarmış veya işlenmiş gıdalar beyin sinirlerini zedeler. Bazı yağlar ise diğerlerine göre daha zararlıdır. Doğadaki en toksik ve tehlikeli kızartma yağının ise ayçiçek yağı olduğu tespit edilmiştir.

5. İşlenmiş veya önceden pişirilmiş gıdalar

Tıpkı kızarmış gıdalar gibi işlenmiş gıdalar da merkezi sinir sistemine zarar verir. Bu da dejeneratif beyin bozukluğuna yol açar. İleriki yaşlarda Alzheimer'a neden olur.

6. Çok tuzlu gıdalar

Tuzun kalbe zarar verdiğini herkes bilir. Bilinmeyen şey ise tuzun içindeki yoğun sodyum beyne de zararlıdır ve düşünme yeteneğini zayıflatır. Zekayı da gerilettiği ispat edilmiştir.

7. Tahıllar

Tahılların hepsi beyin fonksiyonlarına zarar verir. Ancak bunun tek istisnası yüzde 100 tam kepekli tahıllardır. Yani tam tahıllar... Eğer çok tahıl tüketirseniz bu hızlı yaşlanmanıza da yol açacaktır.

8. İşlenmiş proteinler

Proteinler kas yapıcıdır. Et ise en yüksek kalitede ve en zengin protein kaynağıdır. Ancak sosis, salam, sucuk ve benzeri gıdalar gibi işlenmiş proteinlerden uzak durulmalıdır. Doğal proteinler sinir sistemini yapılandırırken, işlenmiş proteinler tam tersini yapar. Yani sinir sistemini tahrip eder..

9. Trans yağlar

Kesinlikle her türlü trans yağdan uzak durulmalıdır. Trans yağlar bir çok ciddi soruna yol açar. Kalp sorunları, kolesterol ve obezite bunların en çok bilinenidir. Az bilinen ise beyne de oldukça zarar verdiğidir. Refleksleri öldürür, beyin işlevinin kalitesini düşürür. Ayrıca felç riskini de maksimum düzeye çıkarır. Alzheimer benzeri etkileri de uzun vadede ortaya çıkar.

10. Yapay tatlandırıcılar

İnsanlar zayıflamak için şeker yerine yapay tatlandırıcı kullanırlar. Bunların daha az kalori içerdiği doğru olsa da faydasından çok zararı vardır. Uzun kullanımlarda beyin hasarına ve zihinsel bozukluklara yol açar.

11. Nikotin

Nikotinin zararları saymakla bitmez. Beyinle ilgili olanına gelince... Vücudunuzun en önemli organı olan beyninize kan gitmesini engeller... Kan gitmezse oksijen de gitmez.. Bu da beyninizin yavaş yavaş ölmesine yol açar. Kılcal damarları tıkadığı için nörotransmitterlerin üretilmesine engel olur ve işlevini engeller... Bu da sinir sistemini tüketir.

Kaynak: RotaHaber / Çeviri: Umut Yavuz

9 Ağustos 2013 Cuma

EZOTERİK TOPLULUKLAR VE İNİSİYASYON
- YAZININ BÖLÜMLERİ -
2- İKİNCİ DOĞUŞ3- ÖZÜ TANIMAK4- İNİSİYASYONUN GİZEMİ5- İNİSİYASYONDA UYGULAMA
GİRİŞ
  Evren ile Tanrı'yı bir ve aynı sayan öğretilerin ve inanç sistemlerinin genel adı PANTEİZM 'dir. Tanrı ile evreni bir, aynı ve özdeş kabul eden görüştür. Panteizm anlam olarak Tümtanrıcılık demektir. Panteizm'in temel ilkesine göre, evrende bulunan her şey tek bir Varlık'tan oluşmuştur. Gerçekte var olan bu tek varlıktır, tüm nesne ve canlılar onun çeşitli görünümleridir. Eski gizemci, Hermetik ve ezoterik toplulukların çoğunda Panteist ilkeler benimsenmiştir ve tüm öğretiler gibi dejenere edilmeden önce de pek çok insana yarar getirmiştir.
  Evreni algılayış biçimi olarak Panteizm, Hindu, Buda dinlerinde metafiziğin görünenin ardındaki tek gerçek olduğu geleneğine uygun bir anlayıştır. Felsefî bir tasarım olarak Panteizm ise, eski Yunan felsefesinde Plotinos (205-270), Rönesans'tan sonra Giordano Bruno (1548-1600) ve Spinoza (1632-1677) tarafından temsil edilmiştir. Düşünsel kökü Antik Çağ Yunan Stoacılığına dayanan Panteizmin ileri sürdüğü 
“Evrenin Ruhu Anlayışı”Hegelciliği veSpinozacılığı doğurmuştur.
 Yahudi mistisizmi Kabalacılık tümüyle panteisttir. Vahdet-i vücut anlayışı ile Tasavvuf 'ta da panteist olgu benimsenmiştir. Ezoterizmi, bu toplulukların dejenere olmayanlarını ve halen aydınlanma çalışmalarını sürdüren toplulukların işlevlerini yani inisiyasyonu daha iyi kavramak için Hermetizm ve Neoplatonizm  vePanteizm gibi temel öğretilerden mutlaka söz etmek gerekir ki aradaki bağlantılar kurulabilsin.
  
Ezoterizmi benimseyip uygulayan mistik, okült, teozofik ve ruhsal öğretilerle ilgilenen gruplar ve topluluklar, kendi öğretileri kapsamında çoğunlukla din, töre, bilim ve sanat gibi konuları bir bütün biçiminde işlerler. Öğretilerine göre akıl ve deney yoluyla ulaşılan bilgilerin ötesine geçmeye çalışarak,"sezgi/içe doğuş" yöntemi ile sağlanabilen bilgilere öncelik verirler ve bu öncelik ‘Gizli Öğreticiliğin’ de temeli olur. Ezoterik çalışmalar aslında inisiyasyona yönelik çalışmalar demektir. Bu çalışmalar insanları bazı ‘Hakikatlerle’karşılaştırmak, onlara kendilerini tanıtmak amacıyla yapılırlar. İnsanın Hakikati keşfetmesi için önce kendini keşfetmesi gerekir. İnisiyasyonun bütün amacı insanın kendi kendine sahip olmasıdır. Kaybetmiş olduğu kendini, şuurlu olarak, bu dünyada tekrar yakalayabilmesidir yani benliğin tekrar şuurlu olarak ele geçirilmesi… Kuşkusuz bunun için tek yolinisiyasyon olamaz. Pek çok başka  yol da vardır çünkü insanların ihtiyaçları farklı farklıdır. Sadece inisiyatikaktarımlarda ruhsal öğretmenle öğrencinin  vazgeçemeyecekleri  tek bir büyük hal vardır o da: ”Yüksek ruhsal enerjiyle temasa geçmek” halidir.
  Ezoterizmi benimseyen topluluklar, kendilerine özgü bir çalışma yöntemi ve öğretisi olan topluluklardır. Üyeleri olmayan kişileri çalışmalarına almadıkları gibi, gizli öğretilerini kendi üyelerinden başkalarına açmayan örgütlenmelerdir. Bir ezoterik topluluğun bu gizlilik özelliği, onun "gizli örgüt"olmasını gerektirmez. Ezoterik bir topluluğun ya da kurumun varlığı, amaçları, ilkeleri, üyelerinin kimler olduğu, çalışmalarının nerede yapıldığı, nasıl çalıştığı herkesçe bilinebilir. Ezoterik  ve gizemci bir topluluğun gizli olarak nitelendirilebilecek tek yönü, üyelerinin kendi aralarında yaptıkları inisiyatik bilgi çalışmalarının içeriğidir.
  İnsanın nereden gelip nereye gittiği,
 amacının ne olduğu, Tanrı, Evren, Ruh, Varoluş gibi temel konuların insan üzerindeki etkisini ve yararını; grubun gücü ve bilgiyi açma kapasitesi kadar kendi ölçülerine göre derinlemesine, meta/öte yanıyla incelerler. Tarihsel süreç içindeki diğer ezoterik bilgilerle karşılaştırmalar yaparak, dinler tarihi ve felsefe ile de ilgilenirler, insanın özüne, kim olduğuna nereden gelip, nereye gittiğine dair tüm verileri araştırırlar, incelerler. Her zaman her ezoterik grubun, o gruba has inisiyatik sırları vardır. İşte bilginin dejenere olmaması için tek paylaşmadıkları bilgi budur.
^^YUKARI^^
İkinci Doğuş
  Ezoterik İnisiyasyon uygulamalı bir çalışma biçimidir; "dışarıdaki""yabancı""harici""bigâne" kişinin"içeri" alınması, "mahrem" kılınması, ezoterik topluluğun "üyesi" durumuna getirilmesi, ezoterik bilginin ışığına kavuşması anlamına da gelir.
  
Ezoterik İnisiyasyon; bireyin,bir  aşamadan bir üst aşamaya geçişini ruhsal olarak gerçekleştirmeye yönelik bir süreçtir. Burada amaç, bir takım simgesel eylemler ve fiziksel edimler aracılığıyla, bireye yeni bir yaşama "doğmak" üzere, eski yaşamında "öldüğü" duygusunu verebilmektir. Bu nedenle, kimi ezoterik gruplarda inisiyasyona“İkinci Doğuş” adı da  verilir.
 İnisiyasyon yoluyla, kişi daha "yetkin" bir tinsel duruma girmekte, "üstün" bir evren anlayışına ulaşmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, inisiyasyon, en derin anlamıyla, bir çeşit "Üstün İnsana/tasavvufta İnsanı-ı Kamil” olarak adlandırılan insana yükseliştir. Temel işlevi, kişinin, dış yaşamındaki her türlü koşullu durumunun ötesine geçmesini  sağlamaktır. Böylesi bir "Yüceltme"eylemi, evrenin özündeki "Büyük İyiliğin/Hayrü-Ala’nın" bireyde belirmesi, tanrısallığın insanda tezahürü olgusunu varsayar. Bu varsayım temelini Panteist düşüncede bulmaktadır.
  Küçük Sırlar
  İnisiyasyon
 aşamaları bir mertebeler silsilesidir. Tam bir inisiyasyonda üç büyük aşama vardır; üyeye önce küçük sırlar gösterilir. Küçük sırlara ermiş kişilere Eski Mısır’da Mist adı verilirdi. Mister adı da köken olarak buradan gelmektedir. Küçük sırlar, Mist’lere kozmolojiyi yöneten ve ilk hali kuran oluş kanunlarını göstermeyi amaçlar. Bu aynı zamanda büyük sırlar için bir hazırlık devresi olmaktadır Bazen buna yolculuk ya da imtihanlar da denilen saflaşma çalışmaları da eklenir. Mist bu bilgileri alırken, bir yandan da kendisini arındırmaya ve saflaştırmaya çalışır. Saflaşmadan maksat hem ruhsal hem bedensel saflaşmadır. Eski Mısır inisiyasyonlarında yapılan ateş, su, şehvet, yemek sınavları bu derin anlamları içerirdi. Amaç bir çocuk gibi saflaşmadır. Böylece mistik bir arınma elde edilir. 
  Bu saflaşma bildiğimiz çocuk kadar saf olmak anlamına gelmez. Fevkalade bir temizlik hali ifade edilmektedir. O kişide herhangi bir ahenksizlik hüküm sürmüyorsa, gelen ruhsal tesiri nakledişi de mükemmel olur yani günlük yaşamındaki eylemleri de evren ahengiyle uyumlu ve mükemmeldir. Normal bir insanın tüm hallerini; ıstıraplarını, sevinçlerini, kederlerini yaşamasına rağmen bunların içinden sıyrılış süresi çok kısadır ve hemen kendi arınmış ruh haline geri dönebilmektedir. Ayrıca mükemmel ve sevgi dolu edimleriyle de diğer insanlara her zaman iyi bir örnek olmakta, onlarda da arınma isteği uyandırmaktadır.
  Büyük Sırlar
  Büyük sırlar aşamasında öğrenen kişi, gerçek spiritüel amaçlara, şekilsel olmayan üstün ruh hallerinin gerçekleştirmeye başlar ve uyanır. O artık bir uyanıktır, ikinci doğumunu yapmış ve dünyada yaşarken evrensel bilgileri kullanır ve yaşar hale gelmiştir. Ona bu dünyanın yıpratıcı etkilerinden kurtulması ve Nirvana ya yani aydınlanmaya ulaşması için gerçek spiritüel dersler öğretilir. Bu amaca inisiyatik topluluklar ve ezoterik tradisyonlar çeşitli isimler verirler. “Muhteşem Işık”, “Üstün Kimlik” gibi. Bu büyük sırların ikinci aşamasıdır. Bu aşamadan sonrainisiye adayı, beşeri yani insani yönünün alt seviyeli özelliklerinden sıyrılarak, “Aşkın İnsan”hüviyetini kazanır. Evrene dahil olan insan anlamına gelen aşkın insan, tasavvuftaki adıyla olgun insan, İnsan-ı Kamil  halini alır.
 Aşkın/müteal insan, tüm varlık tezahürlerini tek bir ilke ile isimlendirebilen ve isimlendirdiği bilgiyi de günlük yaşamda yaşayabilen kişi demektir. Bu olguyu daha iyi anlatmak için, “Her şey Tanrı’nın bir yansımasından ibarettir.” ifadesi kullanılır. Eflatun/Platon bu ifadeyi ilk kez çok net ifade eden bir filozoftur ama aslında ona filozof demek de pek yeterli değildir çünkü o Elözis  inisiyasyon okulunu kuran bir “Büyük İnisiyedir.
^^YUKARI^^
İnisiyasyonda özü tanıma
  Birey, inisiyasyon yoluyla, kendi içrekliğinde saklı olarak varolan özü canlandırmaktadır. Bu bir "iç gerçekleşme yani kendi özünü, aslını tanıma çalışmasıdır”. Bu nedenle, ezoterik inisiyasyon uygulanan kişinin, belirli bir takım özellik ve eğilimlere baştan sahip olması gereklidir.
  Hemen hemen her uygarlıkta kendine özgü bir inisiyasyon anlayışı vardır. İnisiyasyon asli olarak bir tür yola/tarik’e giriş anlamına gelir. Bir öğrenim yoludur. Nefsini tanımada ve terbiyede, aynı zamanda eşyayı tanımada, onun  kökenini bilmede ve anlamada gereken bilgileri elde edebilmek ve uygulamaları yapabilmek için bir yol ve bir gidiş tespitidir.
  İnisiyasyon'nun Batı dillerindeki karşılığı olan 
"initiationsözcüğü, Latince'deki "initiumsözcüğünden türemiştir. "Initié" ise aslında "yola koyulmuş, başlamış" demektir. Ezoterizmde en önemli kavram"İnisiyasyon" dur.
  Ezoterizm (Batıniyye, İçreklik), bilgilerin ve görgülerin kapalı bir topluluk içinde ve aşamalı olarak verildiği çalışma ve öğreti sistemidir. Asıl gerçeklerin anlayabilecek yetenek ve bilgide olan kişilere aktarılabileceği görüşü ezoterik sistemin özüdür.
  İnisiyasyona
 ruhsal bir tesirin nakledilişinde hazır olmak da diyebiliriz. Bu ruhsal tesirin kişiden kişiye, toplumdan topluma nakledilmesi gerekmektedir. Bu bir tür ruhsal zincir ağı kurmak gibidir. Zaten bütüninisiyatik çalışmaların özü, ruhsal tesirin bir taraftan alınıp, bir tarafa naklinden ibarettir ve nakil işlemini kolaylaştıracak bütün çalışmalar inisiyatik çalışmalardır.
  Sistemin üç önemli özelliği vardır;
 1) Öğretiyi alacak olanların özenle seçilmelerinden sonra, inisiyasyon yöntemi ile topluluğa kabul edilerek, yine aynı yöntemle ilerlemeleri
 2) Öğretilerin bir dereceler silsilesi içinde verilmesinin yanı sıra hiyerarşik yapı gözeten bir örgütlenmenin bulunması

 3) Öğretilerin kapsamında simge, alegori ve özdeyişlerin kullanılması.
  Ezoterik yaklaşımın özü; bireyin kendi kendini aydınlatamaması; bir disipline ve onu aydınlatacak bir grubun olması gerektiği olgusuna bağlıdır. Ezoterik öğretinin bu uygulamasına karşın mistisizm tasavvuf ve gizemciliğin; bazen işte bu noktada, ayrı görüşte olduğu durumlar ya da uygulamalar da olmuştur. Mistik kişi yani mutasavvıf, gizemci çoğu zaman elini eteğini dünyadan çekmiş bir "münzevi"dir, düzen ve denetimini tek başına kurar ve günlük yaşamın dışındadır. Gerçeğe bir anda "sezgi" yoluyla varır. Oysa,ezoterizmde, kişi ancak "inisiyasyona" dayalı (initiatique) bir grup, bir örgüt tarafından ışığa kavuşturulabilir. Ezoterik örgüt kişiye, öncelikle ruhsal bir etki aşılar, sonra bu etkinin üzerine bir "öğreti" kurmaya çalışır; bunu yaparken de belirli bir hiyerarşik yapıyı ve disiplini izler. Mistisizm'in bazen salt bireysel düzeyde kalabilmesine karşın, ezoterizm daima örgütsel bir yapıdadır. Aslına her iki uygulama da doğrudur. İçe doğuşlarla aydınlanma da mümkündür ama disiplin olmadan bu aydınlanma hali korunamaz. İster ezoterik bir grupla çalışılsın, ister bireysel uygulama yapılsın sonuç hiç fark etmez.
  Aydınlanmak, özüne ulaşmak isteyen kişi erdemli disiplinli ve çalışkan olmak zorundadır. İnisiyatikçalışmaya giren kimse önce kendinin en kaba yönlerinden, içgüdülerinden başlayarak; giderek en üstün şuur hallerine kadar uzanır ve İnsan-ı Kamil denen olgun ve evrimleşmiş, belirli bir seviyeye ulaşmış insan haline gelir. İnisiyasyonun özdeki amacı; inisiye olan kişiyi İnsan-ı Kamil haline getirmektir. Ve bunun olması için de muhakkak ruhsal bir etkinin bizden geçip başka bir yere gitmesi gerekir. Gelen etki ya da tesir bizde saklı kalır ve başkasına akmazsa inisiyatik bir öğreti alıyoruz diyemeyiz. Ancak incelmiş bir egoizm yaşıyoruz diyebiliriz.
^^YUKARI^^
İnisiyasyonun gizemi
  İnisiye olan kişi üzerinde oluşturulan ruhsal etki, esas olarak, inisiyasyon töreninin "haricilere aktarılamaz" olan temel niteliğidir. Aristoteles, Eleusis Gizemleri'nden söz ederken"öğrenmek yerine hissetmek" diyordu. İnisiyasyon sırasında da, aktarılan bir öğreti yoktur, yaşanan yoğun duygular vardır. Ama, bu duygular, ileride öğretinin serpileceği uygun zemini yaratmaktadır.
  Öyleyse 
"inisiyasyon" un gizemi, "dile getirilemez, sözcüklerle anlatılamaz" bir gizemdir; ancak ritüeller aracılığı ile yaşanır, çilesi çekilir, sevinci ve aydınlanma hali hissedilir. Gerçekten, tüm ritüelleri en ufak ayrıntısına kadar hariciler tarafından bilinse bile, ezoterik örgütlerin gizemleri tam olarak çözülemez ve çözülemeyecektir. Zira bu gizemler ancak kişisel olarak yaşandığı zaman duyumsanabilir. Asıl gizem “sizi size götürecek yolun uygulamalar aracılığı ile açılmasıdır.”

  Tüm ezoterik örgütlerde bulunan ve üstünkörü incelendiğinde anlamsız görünen ritüellerin, aslında, ister korkutucu, ister yadırgatıcı olsun, inisiye olan kişiler üzerinde bir tür psikanalitik tedavi etkisini andıran tinsel yankılanmaları vardır.
  Bu durumda, inisiyasyon yoluyla, birey kendi kendini "gerçekleştirmekte", yetkinleşme sürecine ilk adımı atmakta, kendi özünde saklı olanları kuramsaldan eylemsele yöneltmektedir. Üstelik bu durum bir kez kazanılınca, bir daha yitirilmeyen bir niteliktir. İnisiyasyon olgusu artık sürekli bir "durum"dur. İnisiyeye bir daha kapanmayacak bir kapı açılmıştır. İnisiye olmak bir daha geri alınamaz bir özelliktir.
  İnisiyasyon Törenleri   Ezoterik örgütlerde, İnisiyasyon Törenleri, bireyin benliğini etkilemeyi amaçlayan ve hem fizik, hem de tinsel birer"sınav" niteliği taşıyan deneyimlerdir. Aslında, inisiyasyon, ezoterik örgüt üyelerinin, haricilere açmamak konusunda yemin ettikleri bir "gizem" dir.
  Törenin, katılanların kişiliğine bağlı olmayan, kendiliğinden bir etkenliği vardır. Bu etkenlik törenin kendi özünden kaynaklanmakta olup, töreni yöneten ve düzenleyenlerin, ayrıca diğer katılımcıların kişiliğinden bağımsızdır. Töreni yöneten önemli değildir, önemli olan törenin işlevidir. 
  Etkin sonuçlara ulaşabilmek için, törenin ritüeline, en ufak ayrıntısına kadar uyulması gerekmektedir. Ancak, yine de, eğilimleri açısından yatkın olmayan kişilere uygulanan inisiyasyonun etkisiz kalması olasıdır.
^^YUKARI^^
İnisiyasyonda uygulama
  Töreni tamamlayan üstat bir birey olarak hareket edemez. O bir zincir halkasıdır. Kendini aşan bir tesirin, kuvvetin aktarıcısı durumundadır. Demek ki hem üstat hem de inisiye adayı  bakımından hiçbir şekilde bireysellik konusunun ortaya çıkmaması gerekir. İnisiyasyona alınacaklar için üç ana şart aranır;
 - Eksiksiz bir niteliğe sahip olacak üye. Bulunduğu ortamdaki  anlayışa uygun olmak şartıyla eksik niteliklere sahip olmamalıdır
 - 
Düzenli bir şekilde bilgileri ve tesirler kabul edebilme yani alıcılık yeteneği aranır ki bu yetenek daha sonra vericilik  yeteneğine dönüşecektir
 - 
Kendi iç benliğini gerçekleştirme gücü ve gelişmiş bir kişilik
  Ayrıca inisiye adayının ya da diğer adıyla yolcunun derin sezgileri olan duyarlı bir kişi olması gerekir. Hem kendindeki hazineden, hem doğadan, hem de gerektiğinde ruhsal dünyadan sezgi alabilmelidir. Bunlar gereklidir çünküinisiye gelecekte, akmakta olan spiritüel tesiri başka yönlere ve kişilere de yöneltebilmeli ve onların da aydınlanmalarına destek verebilmelidir. İnisiyasyona kabul edilmek için emredici 4 temel şart daha vardır;
 - Beden temizliği:  Beden temizliği denince sık sık banyo yapmak anlaşılmamalıdır. Beden temizliğini oluşturan asıl  unsun bedenin ruhsal ve fiziksel beslenmesindeki temizliktir. Kirlian metotlarıyla ortaya çıkan bedene ait tesirlerin doğru ve doğal beslenmeyle ahenkli bir hale getirilmesidir. Alkol, esrar, afyon gibi zehirler, aşırı ve karışık yemekler ve aşırı cinsel istek, doğal olmayan gıdalar bedeni kirletir.
 Duygusal asalet:  Duygusal asalet, insanlara karşı gerçekten insanca duygular içinde olmaktır. Şefkat, merhamet, onların onurunu kendi onuruymuş gibi korumak, duygu açısından diğerlerine karşı menfaat hesapları içinde bulunmamak gibi.
 Mantal zihin genişliği:  Bu genişlik inisiye adayı için çok şey ifade eder. Zeka gerektirir, aklın belirli biçimde bazı kurallara bağlı olarak çalışmasını gerektirir, çok iyi gözlem yeteneği ister. Birbirine bağlanarak giden bir mantık önemlidir. Çevremizde olup bitenleri belirli ve kaba açılardan görmek değil, daha süptil ve çok değişik açılardan da görmek mahareti ve insanlara karşı hoşgörü de mutlaka olmalıdır.
 Spiritüel yükseklik:  Belli bir derecede  olgun bir varlık olma özelliğidir. Yeteneksiz insan inisiye edilemez. Bu nedenle halka özgün inisiyasyonlar vardır. Halk masalları da bunlardan biridir. Özel sihirli kılıçlar, hayat suyu, kafdağının ardındaki kase gibi semboller halk için düşünülmüştür.
  Günümüz modern inisiyasyonlarında ise törenlere ve ritüellere pek gerek yoktur. Tarihsel süreçte  tören ve ritüellerde büyük sapmalar ve dejenerasyonlar yaşanmıştır. Bugünün ezoterik yolcusu için en güzel tören yaşamın kendisidir. Ve gayretli bir insan kendi yolunu açabilir. Çünkü artık inisiyatik sır olarak kabul edilen eskinin  tüm bilgilerine her istediği zaman ulaşabilme gücü vardır. Bir tören dikkatinde, kendini keşfediş serüveni gibi yaşanan yaşam en iyi okuldur. Disiplin, kendine saygı ve  her gün kendini aşma gayreti içinde olmak;  aydınlanma basamaklarını her gün tek tek çıkmak anlamına gelir.
  Gizemci aradığı ışığa, bilgiye bir anda sezgiyle ulaşabilir. Buna karşılık, inisiye olmuş kişi, bilgiyi ancak, zamanla ve bir takım aşamalardan sırasıyla geçerek elde eder. Bu nedenle, inisiyasyon yolu, uzun, çileli, aktif katılım gerektiren bir yoldur. Bunun sonucu olarak, inisiyasyonu temel alan tüm ezoterik örgütlerde, hiyerarşik bir yapı oluşmuştur. İnisiyasyonun çeşitli aşamaları, üyelerin ulaştığı varsayılan çeşitli yetkinlik düzeyleri, bir takım "derece"lerle, "rütbe" lerle belirlenmiştir.
  Hiyerarşinin gereği olarak, her ezoterik örgütlenmede, üyelerin seçilmesine, törelerin gözetilmesine, geleneklerin sürdürülmesine egemen olan, çoğunlukla oldukça karmaşık ve ayrıntılı bir organizasyon bulunur. Aynı şekilde, ritüellerin izlenmesinde de, yine hiyerarşik yapının gereği olarak, disipline sıkı sıkıya uyulur.Bu  sıkı disiplin inisiyenin gelecekte yer alacağı tüm alanlarda çok başarılı olmasının tek sırrıdır. Kendine sahip olamayanın bazı evrensel  sırlara sahip olması pek mümkün olmadığı düşünülür.
  İnisiyasyonun gizemi uygulamada saklıdır. İnisiye adayı iken, inisiye olurken ve olduktan sonra süregelecek uygulamalardan hoşlanmayanların, disipline olamayanların , kaşif ve araştırmacı ruhu taşımayanların, yeterince cesur ve dürüst olmayanların, ne kadar zor olursa olsun doğru yolda yürümekten korkmayanların yolu değildir, inisiyatik yol ezoterizm yolu ve bu yolun gizemleri kendini tanımaktan ve aşmaktan korkmayan  cesur insanların yoludur ve o  yol, gizemlerini ancak böylelerine açar.
Sonuç olarak; ezoterik inisiyasyon;  kişinin önceden belirlenen eğilimleri ve özellikleri üzerine yapılandırılan, belirli bir ruhsal etki yaratarak, kişinin bilinçaltına yönelen, bireyin kendisinin uygulayarak tamamlaması gereken "saklı özün gerçekleştirilmesi" çabasından oluşan üçlü bir süreçtir.

KAYNAK: http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/ezoterizm/inisiyasyon.htm ALINTIDIR.
^^YUKARI^^
KAYNAKÇA:
Felsefe Ansiklopedisi, Cemil Sena Ongun, İstanbul, 1982
Felsefe Sözlüğü, Orhan Hançerlioğlu, İstanbul,1982
Tasavvuf Tarihi, Cavit Sunar, Ankara Üni. İlahiyat Fakül. Yayın. 1975
Dünya İnançları Sözlüğü, Orhan Hançerlioğlu, Remzi Yayın.İstanbul,1993
Tasavvuf Felsefesi, Cavit Sunar, Ankara Üni. İlahiyat Fakül. Yayın. 1975
Din Felsefesi, Mehmet Aydın, Dokuz Eylül üni.Yayınl. İzmir, 1990
Tarikatlar-Mezhepler Tarihi, İsmet Zeki Eyuboğlu, Geçit Kitabevi, İstanbul  1987
Tasavvufun Boyutları, Annemarie Schimmel, Adam Yayın.İstanbul,1982
Okültizm-Ezoterizm-Teozofi Ansiklopedisi, Dharma Yayın.İstanbul,2001
Gizli Öğreticilik , Ergün Arıkdal,Ruh ve Madde Yayınları , İstanbul , 1997
Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi , Cihangir  Gener, Gece Kitapları , Ankara , 1994
Okültizm , Tarih Boyunca Gizli Bilimler, Reşat Güner,Ege Meta Yayınları, İzmir,1996
İlkçağ Gizem Tapıları, Walter Burkert, İmge Kitabevi, Ankara, 1999
Sane Occultism , Dion Fortune, The Aquarian Press, London ,1967
Survey of Metaphysics and Esoterism , Frithjof Schuon, World Wisdom Books , Indiana , 1986
Gizli örgütler, Atilla Tokatlı, Hürriyet Yayınları,1979
Gizli Cemiyetler, Serge Hutin, Anıl Yayın, İstanbul,1965
Gizli Kadın Cemiyetleri, Marianne Monestier, Yeni Savaş Matb,1966
 
© Astroset 2004-2010