29 Eylül 2010 Çarşamba

NAZAR VAR MI?

Düşünce Gücü /İmajinasyon
  Şu an için gerçekte var olmayan bir duruma ait imgeler, görüntüler ve kavramlar oluşturma eylemidir. Böylesi imgeler ve kavramlar oluşturma yeteneğidir.
  İmajinasyon, ruhun esas yeteneklerinden biridir. İmajinasyon gücümüz sayesinde ve kabiliyetimiz oranında olaylara ve maddeye hakim olabiliriz.
  İmajinasyon yeteneğini yükselten bir insanın yaşamda başarılı olması daha mümkün demektir. İmajinasyonlarını iyice geliştirmiş olanların ellerinde daha müsait tekamül araçları ve imkanları vardır. Bir isteğin yerine gelmesi için bunun iyice düşünülmesi gerekir.
  Yaratıcı imajinasyonla/düşünceyle hayalleriniz gerçekleşir. Bu yöntemi, ruhsal potansiyelinizi ortaya çıkarmak, her seviyedeki becerilerinizi geliştirmek arzu edilmeyen şartları arzu ettiklerinizle değiştirmek, her türlü şifa olayını deneyimlemek, destekleyici ilişkileri deneyimlemek ve her konuda daha iyi bir noktaya gelebilmek için kullanabileceğinizi unutmayın. Tüm ihtiyacınız olan, amacınızı açık ve net bir şekilde belirledikten sonra bu sürece girmeyi içtenlikle istemenizdir. Kendi hayatınızı değiştirip, güzelleştirebileceğiniz gibi, çevrenizin ve dünyanın değişimine de katkıda bulunabilirsiniz. Bu yeteneğinizi geliştirmekle kendinizi ve tüm insanlığı aydınlatmaya başlayan bir ışık olabilirsiniz.
 
  Nazar insanın beş duyunun dışına taşan yeteneklerinin ve gücünün bazen isteyerek bazen de istemeyerek telepati aracılığıyla karşı tarafa iletimidir. Düşünce gücünüz aracılığıyla eşyaya etki edebilir, telekinetik bir etkiyi karşı tarafa iletebilirsiniz.
  Parapsikoloji bir bilim dalı olarak telekineziyi; düşünce ya da daha doğrusu ruh gücümüzün kısa bir süre için maddeye egemen olarak karşımızdaki kişiye yöneltilmesi anlamına gelir.  Artık bu düşünceyi hangi niyetle ilettiğiniz sorgulamasını yapmayı da size bırakalım!   Art niyetle düşünce etkisi göndermek nazardan çok daha öte bir tanıma girer ki, sonunda geri dönüp göndericisine zarar verecektir.
Nazar var elbette! Ama bazen en çok sevenlerimizin nazarına geldiğimizi de unutmayalım!.
  Bu tip etki alış-verişi aslında nazar sayılmaz. Bir yakınınızın size sevgisini, hayranlığını doğru sözcüklere ifade edemeden yada doğru enerji yönlendirmesi yapamadan; aniden karış tarafa göndermesi anlamına gelir ki, kendimizi eğiterek yalnız nazarı değil, bu yeteneklerin tümünü sağlıklı ve doğru kullanabilmeyi öğrenebiliriz. Düşünce enerjisini doğru kullanmanın açık ya da koyu renk gözlü olmakla ilişkisi ise dolaylı…
  Açık renk göz konsantre düşünce enerjisini lazer gibi bakışlarıyla daha rahat karşıya yönlendirebilir ama bu yönlendirme sırasındaki niyet açık renk gözde de koyu renk gözde de aynıdır. Nazar biraz da niyetle ilgili bir olgu!
Zarar verme içgüdüsünün kontrolsüz akıtımı Yeni Çağ İnsanı’nın temel prensiplerine aykırı…

KAYNAK: http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/psi/p25.htm

27 Eylül 2010 Pazartesi

İncir

20 Eylül 2010 Pazartesi, 19:18 tarihinde 1 Yeni Mesajınız Var tarafından eklendi


Lezzetli Nimetlerden Biri: İNCİR

>California İncir Danışma Kurulu’na (California Fig Advisory Board) göre, meyvelerde ve sebzelerde bulunan antioksidanların insanları birçok hastalıktan koruduğuna inanılmaktadır. Antioksidanlar, vücudumuzdaki kimyasal reaksiyonlar sonucu oluşan veya dışardan alınan zararlı maddeleri (serbest radikalleri) etkisiz hale getirirler ve hücrenin tahrip edilmesini engellemiş olurlar. Scranton Üniversitesi tarafından yürütülen araştırmada, kuru incirin, antioksidan bakımından zengin fenol bileşimine diğer meyvelere göre çok daha fazla sahip olduğu belirlenmiştir. Fenol, mikroorganizmaları öldürücü -antiseptik- bir madde olarak kullanılmaktadır. Scranton Üniversitesi’nde yapılan değerlendirmelere göre, İncirdeki fenol miktarı, diğer meyvelerle kıyaslandığında çok daha fazladır.

>New Jersey’deki Rutgers Üniversitesi tarafından yürütülen araştırmada ise, kuru incirin içerdiği omega-3, omega-6 yağ asitleri (EFA: Essential fatty acids: vücut için zaruri yağlar) ile fitosterol (bitkilerde bulunan yağımsı madde) sayesinde kolesterolü düşürücü olarak da önem taşıdığı anlaşılmıştır. Bilindiği gibi omega-3 ve omega-6 yağ asitleri vücutta üretilemezler ve gıdalarla alınmaları gereklidir. Ayrıca bu yağlar özellikle kalp, beyin ve sinir sisteminin sağlıklı şekilde işlev görmesi açısından vazgeçilmez öneme sahiptirler. Fitosterol ise, hayvansal gıdalardaki kalp ve damar sağlığı açısından tehlikeli olan kolesterolün yolunu tıkayarak kana karışmadan vücuttan atılmasını sağlar.

>California İncir Danışma Kurulu tarafından “adeta doğanın en mükemmel meyvesi”olarak bahsedilen incir, insanoğlunun bildiği en eski meyvelerden biri olmasına rağmen, gıda üreticileri tarafından yeniden keşfedilmektedir. Çünkü besin değerinin yüksek olması, sağlık için faydaları, bu meyveye ayrı bir önem kazandırmaktadır.

>İncir hemen hemen her özel diyetin parçası olabilir: İncir doğal olarak yağ, sodyum ve kolesterol içermediği ve yüksek lif oranına sahip olduğu için, kilo vermeye çalışan kişiler için de uygun bir besindir. Aynı zamanda incir, bilinen tüm meyvelere göre en yüksek mineral içeriğine sahiptir. 40 gram incir, 244 mg potasyum (günlük ihtiyacın % 7′si), 53 mg kalsiyum (günlük ihtiyacın %6′sı) ve 1.2 mg demir (günlük ihtiyacın %6′sı) içermektedir. İncirde kalsiyum oranı çok yüksektir; meyveler arasında kalsiyum içeriği açısından portakaldan sonra ikinci sırada gelmektedir. Bir kase kuru incir, bir kase süt ile aynı miktarda kalsiyum sağlamaktadır.

>İncir, uzun süreli hastalıklardan sonra hızlı şekilde iyileşmeye yardımcı olan, güç ve kuvvet veren bir ilaç olarak da düşünülmektedir. Fiziksel ve zihinsel zorlanmayı ortadan kaldırır ve vücuda enerji ve güç sağlar. İncirin en önemli besin öğesi, tüm meyvenin % 51-74′ünü oluşturan şekerdir ve tüm meyveler arasında en yüksek şeker oranını içermektedir. Ayrıca incir, astım, öksürük ve soğuk algınlığı gibi durumlarda da tedavi amaçlı tavsiye edilmektedir.
>İncir herhangi bir meyve ya da sebzeye göre en yüksek lif içeriğine sahiptir. Sadece 1 adet kuru incir 2 gram lif sağlamaktadır, ki bu tavsiye edilen günlük ihtiyacın %20′si’dir.

>Liflerin Önemi: Son 10-15 yılda yapılan araştırmalar, bitkisel gıdalarda bulunan liflerin sindirim sisteminin düzgün olarak çalışması açısından çok önemli olduklarını ortaya koymuştur. Besin olarak alınan lifin sindirime yardımcı olduğu ve bazı kanser türlerinin riskini azaltmada etkili olduğu bilinmektedir. Beslenme uzmanları lif alımını artırmanın ideal bir yolu olarak, lif açısından zengin olan incir tüketimini tavsiye etmektedirler.)

>Lifli yiyecekler çözünür ve çözünmez olarak ikiye ayrılırlar. Çözünmez lif açısından zengin gıdalar, vücuttan atılacak maddelere su kazandırarak bağırsaklardan geçişi kolaylaştırlar. Böylece sindirim sistemini hızlandırırarak, düzenli çalışmasını sağlarlar. Ayrıca çözünmez lifli besinlerin kolon kanserine karşı koruyucu olduğu da tespit edilmiştir. Çözünür lif açısından zengin besinlerin ise kandaki kolesterol seviyesini %20′den fazla düşürdükleri ortaya konmuştur. Bu nedenle kalp hastalıklarının riskini azaltmak açısından büyük önem taşırlar. Eğer kanda fazla miktarda kolesterol varsa, bu kan damarlarında birikir ve kan damarlarının sertleşmesine, daralmasına yol açar. Kolesterol, hangi organın damarında birikirse o organa ait hastalıklar ortaya çıkar. Örneğin, kalbi besleyen atardamarlarda kolesterol birikimi olursa, göğüs ağrısı, kalp krizi gibi sorunlar oluşur. Böbrek damarlarında kolesterol birikimi ise, yüksek tansiyon ve böbrek yetmezliğine yol açabilir. Ayrıca çözünür liflerin alımı mideyi boşaltarak, kan şekerini düzenlemesi açısından da önem taşır, çünkü kan şekerindeki ani değişiklikler hayati riskler taşıyan rahatsızlıklarla sonuçlanabilir. Nitekim beslenmeleri lif açısından zengin olan toplumların kanser ve kalp hastalıkları gibi rahatsızlıklara daha az oranda yakalandıkları tespit edilmiştir.


Çözünür ve çözünmez liflerin her ikisinin birarada bulunması ise sağlık açısından ayrı bir avantajdır: Her iki lif türünün birarada bulunmasının, kanseri engellemede, tek başına olduklarından daha etkili olduğu ortaya çıkmıştır. İncirde her iki lif türünün -hem çözünür hem de çözünmez liflerin- birarada bulunması bu bakımdan inciri son derece önemli bir besin maddesi kılmaktadır.

>George Washington Üniversitesi Tıp Merkezi’nde Hastalıklara Karşı Korunma Enstitüsü’nün başkanı Dr. Oliver Alabaster, incirden şu ifadelerle bahsetmektedir:

… burada gerçek anlamda sağlıklı ve yüksek lif oranına sahip bir besini ekleme imkanı bulunmaktadır. İncirleri ve diğer yüksek lif oranına sahip besinleri sıklıkla tercih etmek… ömür boyu sağlığınız açısından önem taşımaktadır.


 >Burada çok sınırlı olarak yer verdiğimiz incirin faydaları, Allah’ın insanlar üzerindeki rahmetinin bir göstergesidir. Rabbimiz zevkle yenen bu meyve içerisinde, insanın ihtiyacı olan maddeleri, onun sağlığına uygun bir denge ile, adeta paketlenmiş şekilde yararına vermektedir. Allah’ın bu özel nimetinin Kuran’da zikredilmesi de, incirin insanlar için önemine bir işaret olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.) İncirin besin değerinin, insan sağlığı açısından öneminin, ancak gelişen tıp ve teknolojik imkanlarla tespit edilebilmesi, kuşkusuz Kuran’ın, herşeyin bilgisine sahip Allah’ın sözü olduğunun göstergelerinden biridir.

BİLGİ ÜZERİNE ÖZLÜ SÖZLER

Derleyen: Prof.Dr.Coşkun Can Aktan


 
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”
Kuran-ı Kerim, Zümer:9
 

“Fakat içlerinde ilimde derinleşmiş olanlar... var ya onlara pek yakında büyük mükafat vereceğiz.”
Kuran-ı Kerim, Nisa:162

“Yeryüzündeki alimler, gökteki yıldızlar gibidir.”
Hz. Muhammed

“Uygarlığımızın geleceği bilimsel düşünme alışkanlığımızın gitgide yayılmasına ve derinleşmesine bağlıdır.”
John Dewey

“Hikmetli bilgi, tecrübe ile desteklenmiş ve uygulanabilir özellikler taşıyan ilimdir... Hikmet, ilim ile sanatın birleşmesidir.”
Elmalılı M. Hamdi Yazır

“Bir kuruluşun sahip olduğu yeri doldurulamaz tek sermaye insanların bilgi ve yeteneğidir.”
Andrew Carnegie

“İlim ilim bilmektir,
ilim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsen,
Bu nice okumaktır.”
Yunus Emre
 

“İki şey dünyaya hükmeder; biri kılıç, diğeri düşünce. Kılıç, eninde sonunda düşünceye yenilir.”
Napolyon

“Şer’i şerifin bekası ilimledir. Ve ilmin bekası ulema iledir.”
Koçi Bey

“Dünya artık emek-yoğun, malzeme yoğun, enerji-yoğun değildir; bilgi yoğun olmaktadır.”
Peter Drucker

“Şaşılacak kadar çok aklım olmalı!
Bazen, haftada bir kez aklımı başıma toplamam gerekiyor.”
Mark Twain

“ Bilmediğini bilmek en iyisidir. Bilmeyip de bildiğini sanmak tehlikeli bir hastalıktır.”
Lao-Tzu

 
“Gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor demektir, yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor demektir.”
Mustafa Kemal Atatürk
“Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fen haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir.”
Mustafa Kemal Atatürk

“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.”
Mustafa Kemal Atatürk

“Bizim akıl, mantık ve zeka ile hareket etmek şiarımızdır. Bütün hayatımızı dolduran vak’alar bu hakikatin delilidirler.”
Mustafa Kemal Atatürk

“Türk milletinin elinde tuttuğu meş’ale müsbet ilim meş’alesidir.”
Mustafa Kemal Atatürk

“İlim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişmesini kavramak ve izlemek şarttır.”
Mustafa Kemal Atatürk

“İnsan akıllı bir yaratıktır; böyle olduğu için de uygun gıdasını bilimden alır; fakat insanın bilgisinin alanı öylesine dardır ki, bilimden aldığı besinlerden ancak çok az bir kısmı için ümitlenilebilir.”
David Hume
 

“Biz hiçbir şey bilemeyiz. Doğru ancak gerçeğin derinliğinde bulunabilir.”
Democritus

 
“Evrende aklımızın kavrayamayacağı ve duygularımızla sezemeyebileceğimiz şeyler vardır.”
Ludwig von Mises
 

“Aklı ve gerçekleri kullanan bir insan mükemmele erişecektir. Doğa insanın akıl gücüne bir sınırlama getirmemiştir.”
Condorcet

“Bilgiye sahip olarak doğmuş birisi değilim. Öğretmeyi seviyorum ve öğrenmeye çalışıyorum.”
Konfüçyüs

“Bilgiye sahip oldum mu? Bilmiyorum.”
Konfüçyüs

“Bir şey bilmediğim dışında başka bir şey bilmiyorum.”
Sokrates

“İnsan akıbetinin efendisi değildir ve hiçbir zamanda olmayacaktır. İnsanın aklı onu daima bilinmeyen ve öngörülmeyen yeni şeyler öğrenmeye doğru götürecektir.”
Friedrich A.von Hayek

“Bilebileceğimiz bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimizdir ve az bilgi tehlikeli bir şeydir.”
Chuang-Tzu

“İnsan bilgisinin sınırları vardır.”
Bernard de Mandeville

“İnsanın aklı kendisine sınırlamalar getirilmesinden nefret eder.”
Joseph Addison

“İnsanın bilebileceği şeyler sınırlıdır ve kendisi gibi mükemmel değildir.”
Giovanni Battista Vico

“İnsanın varlığı sırla kuşatılmıştır. Bizim dar bilgimiz ve tecrübemiz sınırsız denizlerde bir küçük adadır sadece.”
John Stuart Mill

“Eğitim her şeydir. Şeftali bir zamanlar acı bir bademdi; karnabahar, üniversite eğitimi almış bir lahanadan başka bir şey değildir.”
Mark Twain

“Eğitimin yapamayacağı hiçbirşey yoktur. Hiçbir şey onun etki alanının dışında kalamaz. Kötü ahlakları iyiye çevirebilir; kötü ilkeleri yıkar ve yerine yenilerini koyar; insanları melekler seviyesine çıkarabilir."
Mark Twain

“Genel bir kural olarak, yaşamdaki en başarılı insan, en iyi bilgiye sahip olandır.”
Benjamin Disraeli

“Birine göre adaletli olan şey, diğerine göre haksızlıktır; birine göre güzel olan, diğerine göre çirkindir; birine göre bilgelik olan, diğerine göre çılgınlıktır.”
Ralph Waldo Emerson

“Sana bir şeyi nasıl bilebileceğini öğreteyim mi?
Bildiğin zaman bildiğini anla, bilmediğin zaman ise bilmediğini anla.”
Konfüçyüs

“Doğanın sonsuz gücü karşısında daha saygılı olmamız, bilgisizliğimizi, yetersizliğimizi bilmemiz gerekir.”
Michel de Montaigne
“Ben ne biliyorum.”
Michel de Montaigne
 

“Kesin olan bir şey var. Bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek.
Şüphe etmek düşünmektir.
Düşünmekse var olmaktır.
Öyleyse var olduğum şüphesizdir.
Düşünüyorum, o halde varım.
İlk bilgim bu sağlam bilgidir.
Şimdi bütün öteki bilgileri bu bilgiden çıkarabilirim.”
Rene Descartes

“Eğer gerçeği gerçekten bilmek istiyorsan yaşamında bir kez olsun bütün şeyler hakkında şüphe et.”
Rene Descartes

“Bizim çıkış noktamız bireyin subjektivitesidir... Çıkış noktamızdan bakıldığında ‘düşünüyorum öyleyse varım’ gerçeğinden başka bir gerçek olamaz. Herhangi bir gerçekten önce, bir mutlak gerçek olmalıdır. Bu gerçeği kavramak basittir, zira bireyin varlığında mevcuttur.”
Rene Descartes

“Düşünüyorum, öyleyse varım.”
(Cogito, ergo sum; je pense, donj je suis.)
Rene Descartes

“İlk olarak, açık bir şekilde bilmediğim bir şeyi asla doğru olarak kabul etmem. İkinci olarak, doğru çözüme ulaşmak için incelediğim konuyu mümkün olduğu ölçüde küçük parçalara ayırır, ondan sonra analiz ederim. Üçüncü olarak, küçükten başlayarak büyüğe doğru adım adım ilerleyerek düşüncelerimi netleştirmeye çalışırım. Nihayet, son olarak, her durumun sonucunu ortaya koyar ve genel olarak gözden geçiririm.”
Rene Descartes

“Düşüncenin doğruluğu pratik doğrulamayla kanıtlanır.”
Bernardino Telesio

“Bir şey biliyorsam o da hiç bir şey bilmediğimdir.”
Sokrates

“Hiç bir şey bilmediğimi de kesin olarak bilmiyorum.”
Arksilaos

 
“Ebedi gerçeklik olmadığı gibi, mutlak doğru da yoktur.”
Friedrich Nietzsche

“Bilgelik için tek anahtar devamlı soru sormaktır... Şüphe ederek bir araştırmaya başlarız. Araştırmakla da doğruya ulaşırız.”
Peter Abelard

“Tecrübe bütün öğretmenlerin en iyisidir.”
Publilus Syrus

“...Unutma ki, insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri, sonsuz uzunlukta
bir kumsaldaki tek bir kum taneciğinden daha fazla değildir.”
Xsentius

“İnsanın evrendeki durumu, bir kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve dinler ama hiç bir şey anlamaz.”
William Jones

“Evren insan için uyumsuzdur ve bilinemez.”
Albert Camus

“İnsanın bilebileceği tek şey olan kendisiyle yetinmelidir.”
Protagoros

“Etraflıca çalış, doğru bir şekilde araştır, dikkatlice düşün, düşündüklerini gözden geçir, ciddi ve samimi bir şekilde uygula.”
Konfüçyüs

“Bizler sırlarla dolu bir evrende bir rüyanın rüyasını görmekteyiz. Gerçekte bildiğimiz hiç bir şey yoktur. Bildiğimizi sandığımız şey sadece olaylardır. O olaylar ki, bilmediğimiz bir objeyle asla bilemeyeceğimiz bir sujenin birbirlerine olan ilgisinden doğmuştur.”
Immanuel Kant

“Doğuştan bilgi yoktur ve insan zekası doğduktan sonra dolmaya başlayan bomboş bir levha (tabula rasa) dır.”
John Locke

“İşe kesinliklerle başlayan, şüphelerle bitirir. Şüphelerle başlamaya razı olan, kesinliklerle bitirir.”
Francis Bacon

 
“Deneyiniz, deneyiniz, denemeden hiç bir şeye inanmayınız.”
Francis Bacon
“Bilgi güçtür.”
Francis Bacon


“Hala öğreniyorum.”
Michelangelo

“İlmin değeri de diğer mumların kendisinden ışık aldığı enerji kaynağına benzer.”
Nizamülmülk

“Sanayi toplumunun yakıtı paraydı. Bilgi toplumunda yakıt da, güç de bilgidir.”
John Kenneth Galbraith

“Üç türlü aristokrasi vardır; birincisi yaş ve kıdem; ikincisi servet; üçüncüsü akıl ve bilgidir. En şereflisi sonuncusudur.”
Schopenhauer

“Kazandığımız aydınlık bize... bilgimiz vasıtasıyla verildi.”
John Milton

“Büyük şeyleri başarmak için bilgi ve cesaret gereklidir.”
Gracian

“Doğru düşünce bilgidir.”
Eflatun

“Bilginin elde edilmesi... bizi iyiye ulaştıracaktır.”
Eflatun

“Sadece şimdiyi değil, aynı zamanda gelecekteki gelişmeleri de açık bir şekilde öngörebilen bir kimse bilgiye sahiptir.”
Terence

“Sadece bir iyi vardır, bilgi; ve sadece bir kötü vardır, cehalet.”
Sokrates

“Bilgi sonsuza dek cehaleti yönetecektir.”
James Madison

“Bilgi ruhun gıdasıdır.”
Sokrates

“Mutluluk bilgi ile kazanılır.”
Eflatun

“Gerçek mutluluk mal ve mülke sahip olmak ile değil, akıl ve erdeme sahip olmak ile mümkündür.”
Aristo

 
“Eğer güneşe akıllıca bakmazsak, karanlık içinde kalırız.”
John Milton

“Hammadde, emek, zaman, mekan, sermaye ve öteki girdilere olan ihtiyacı azalttığı için, bilgi her şeyi ikame etmekte, ileri bir ekonominin merkezi haline gelmektedir. Ve bu gerçekleştikçe değeri hızla artmaktadır.”
Alvin-Heidi Toffler

“İçinde yaşadığımız yeni çağda, zenginlik bilginin ürünüdür. Bilgi, ekonominin başlıca hammaddesi ve en önemli ürünü haline gelmiş bulunuyor. Günümüzde zenginlik yaratmak için gerek duyulan sermaye varlıkları arazi, bedensel emek, imalat ve fabrikalar değildir. Bunların yerini bilgi almış durumdadır.”
Thomas A.Stewart

“İnsanlar kendi sahip olduğu zekayı, kaosa karşı bir düzen oluşturmak amacıyla kullanabilirler. Zeka sadece bilimsel sorun çözme amacı için değil, aynı zamanda insanlar arasında anlaşmayı sağlamak ve devam ettirmek için de önemlidir.”
James M. Buchanan

“Toplumu gerçek amacına, gerçek mutluluğuna ulaştırmak için iki orduya gerek vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri ulusun geleceğini yoğuran bilim ordusudur. Bu ordulardan her ikisi de aynı derece gerekli, kıymetlidir, her ikisi de hayatidir. Ancak bilim ordusunun kıymet ve kutsallığını anlatmak için şunu söyleyeyim ki, bilim ordusu, ölen ve öldüren birinci orduya, niçin ölüp, niçin öldürdüğünü öğreten ordudur.”
Mustafa Kemal Atatürk

“Bir ulusun asker ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, kazandığı zafer ne kadar yüce olursa olsun, bir ulus ilim ordusuna sahip değilse, savaş meydanlarında kazanılmış zaferlerin sonu olmayacaktır. Bu nedenle bir an önce büyük, mükemmel bir ilim ordusuna sahip olma zorunluluğu vardır.”
Mustafa Kemal Atatürk

“İnsanlara eğitim ve bilgi sağla. Barış ve düzenin sağlanmasının kendi çıkarları için gerekli olduğunu onlara öğret.”
Thomas Jefferson

 
“Batıl inanç ve cehaletten oluşan fanatizm, bütün asırlar boyunca bir hastalık olmuştur.”
Voltaire

“Bağnazın kafası gözbebeği gibidir; ne kadar aydınlık olursa o kadar küçülür.”
Oliver Wendell Holmes Jr.

“Hiçbir acı cehaletten daha fazla zahmet verici değildir.”
Ali Ibu Abu Talip

“Hiçbir şey bigotların vicdanından daha tehlikeli değildir.”
George Bernard Shaw

“Batıl inanç, zayıf akılların sahip olduğu dindir.”
Edmund Burke

“İnsanın cehaleti konusunda cahil olması daha kötüdür.”
Saint Jerome

“Bu dünyada hiçbir şey bilinçli cehaletten ve aptallıktan daha tehlikeli değildir.”
Martin Luther King

“Cehalet ne kadar fazla ise dogmatizm de o kadar büyüktür.”
Sir William Osler

 
“Asırlarca eğitimin bir devlet hizmeti olduğu keşfedilemedi (!) ve devlet eğitim işlerine karışmadı. Fakat ne zaman ki modern absolutizm (mutlakçılık) ortaya çıktı, o zaman devlet her şey üzerinde hak iddia etmeye başladı. Ticaret, sanayi, edebiyat, din ve diğer bir çok hizmetin devletin görevi olduğu deklare edildi. Bu hizmetler devlete havale edildi ve devlet tarafından kontrol edilmeye başlandı.”
Lord Acton

“Tecrübe bilginin anasıdır.”
Cervantes

“Pratik, bütün öğretmenlerin en iyisidir.”
Publius Syrus

“Bilimlerin Anası: Tecrübe.”
Miguel de Cervantes

“Bütün sahip olduğumuz bilginin tecrübe ile başladığına şüphe yoktur.”
Immanuel Kant

 
“Sadece tecrübe sayesinde bir şeyler öğrenebiliriz ve hiçbir zaman bir olayı akıl yoluyla tamamen kavrayamayız.”
Friedrich A.Von Hayek

“Denemedikçe ne yapacağını hiç kimse bilemez.”
Publilius Syrus

“Tecrübe, hatalarımıza verdiğimiz addır.”
Oscar Wilde

“İyi bir akla sahip olmak yeterli değil, önemli olan aklı iyi kullanmaktır.”
Rene Descartes

“Bir insanın bilgisi vardır, pratiği yoktur, fakat bir diğerinin bilgisi de, pratiği de, yeterli tecrübesi de vardır. Bunu şöyle açıklayabiliriz: Bir şahıs bir hastalığın ilacını kitaplarda arar, bulur, okur, üstelik bütün ilaçların isimlerini de bilir, o kadar. Bir diğeri bütün ilaçların isimlerini bildiği gibi, hasta tedavi etmiş ve defalarca tecrübe yapmış ise, bu iki zat asla aynı olamaz.”
Nizamülmülk

 
“Sadece tecrübe ile test edilmiş bir sistemi ampirik ve bilimsel kabul edeceğim. Bir sistemin doğrulanabilirliği ya da yanlışlanabilirliği kriter olarak alınmalıdır.”
Karl Popper

“Öğrenme ilkesi insanın temiz karakterini ortaya çıkarmak, insanlara yeni yaşam vermek ve nihai iyiye ve doğruya ulaşmak demektir.”
Konfüçyüs

“İnsana hiçbir şey öğretemezsin; öğrenmeyi ancak kendi içinde bulacağını öğretebilirsin.”
Galileo

“Cehalet kötü bir bitki gibidir; diktatörler bu bitkiden istifade ederler; oysa demokrasilerde vatandaşların cehaletine katlanılamaz.”
Sir William Beveridge

  Kaynak: C.C.Aktan, Yeni Global Gerçekler, İstanbul: TÜGİAD Yayını, 2000.

Esrarengiz Yazı

Tarih: 02/04/2010 - Kategori: Tarih - Ekleyen: hennem - Okunma Sayısı: 1062
1799 yılında Napoleon Bonaparte, bir alay askerine siper kazmasını emretmiş. Kazı sırasında askerler ilginç bir taş bulunca, arkeologlar devreye girmiş ve taşın yüzyıllar öncesine ait olduğunu açıklamışlar.



Geçmişe ait yassı taş üzerinde çalışan arkeoloji uzmanları, taşın üzerindeki sembolleri çözemezler. Eski medeniyet kalıntılarına yıllarını vermiş bilim adamları, çaresiz kalırlar. Hem Yunan hem Mısır diline hakim oldukları ve hiyeroglifin gidişini bildikleri halde...

Mesleğinde uzman olan kişiler, her bir resmin bir kelime ifade ettiği konusunda aynı fikirdedirler. Peki her bir resmin karşılığına Yunanca bir kelime koydukları halde, neden sonuca varamadılar? Çünkü yanlış giden, çözemedikleri birşey vardı. Pek çok araştırmacı aylarca süren alınterinin karşılığını alamadı, cesaretleri kırıldı. Ve onca çalışma maalesef yarım kaldı; yazı esrarını korumaya devam etti... Her şeye rağmen ümidini kesmeyen tek bir kişi vardı. Franszıların tanınmış bilgini Jean François Champollion... Kafası bu problemle oldukça meşgul olan genç adam, sanki beynini şifre çözmeye programlamıştı. Zihnini zorlayarak düşünüyordu: "Acaba her bir şekil, bir harf demek midir?" diye Ama fikirlerini doğrulayacak en ufacık bir ipucu bulamadı.

Champollion, Fil Adası'nda araştırma yaparken, dikili bir taş buldu. Bir kelimenin sıkça tekrarlandığını tespit etti. Bildiği harfleri yerine koyunca, "Buldum! Kleopatra!" diyerek sevinçle haykırıyordu.

Bilgin anladı ki; Mısırlılar yalnızca özel isimlerin her bir harfi için bir işaret kullanıyor. Ancak kelime yazarken o kelimeyi bir resimle belirtiyor... Champollion, bu bilgiye ulaşmak için kaç yılını harcadı dersiniz? Tam yirmi üç yıl... Hiyeroglifin ilk cümlesinin ardından bu konuda bir gramer kitabı yazdı. Ardından da muhteşem bir sözlük hazırladı.

Günümüz insanı, Mısır bilimleri (matematik, geometri, mimari, astronomi ve tıp) konusunda edindiği bilgilerin çoğunu, onun yılmayan çalışmalarına ve tecrübelerine borçlu.

Beyin Fonksiyonlarını Geliştiren Besinler

Tarih: 16/09/2010 - Kategori: Sağlık - Ekleyen: hennem - Okunma Sayısı: 75
- Beyin sadece glikoz ve oksijenle çalıştığından meyvelerde bulunan meyve şekeri kolayca glikoza dönüşür.

- Sabahları geç kahvaltı ediyor ya da kahvaltıyı ihmal ediyorsanız, o zaman mevsimlik meyve, meyve suyu ve bir bardak ılık su almayı alışkanlık hale getirin.



- Sabahları bir tatlı kaşığı bal tüketin.

- Zencefil içerdiği maddelerle, beynin yeni fikirler üretmensini sağlar.

- Kimyon akla yeni fikirler getirir.



- Havuç hatırlama yeteneğimizi artırır; çünkü beyin metabolizmasını canlandıran enzimler içerir.

- Ananas ezberlemek için çok yararlı bir besindir.

- Avokado kısa süreli hafıza için tüketilebilir.

- Çilek stresin etkisini azaltır.

- Limon algılama yeteneğini artırır.

- Lahana, troit bezlerinin aktivitesini azaltır ve bu da sinirlenmeye iyi gelir.

- Soğan aşırı yıpranmaya, fiziki yorgunluğa karşı kanı sulandırır. Böylece beyin oksijeni daha kolay alır.

- Bir avuç siyah üzüm zihin açmada çok etkilidir.


- Balık beyin hücrelerinin gelişimini sağlayan Omega-3 içerir. Haftada bir kez yenmesi tavsiye edilir.

- Yumurta içindeki kolin maddesi, beyin hücrelerini yeniler, güçlendirir.

- Ay çekirdeği, bir avuç çekirdek yemek sinirleri yatıştırır. Ayrıca kasların gevşemesini sağlayan magnezyum sayesinde iyi bir uyku sağlar.

- Yulaf, vücuda yavaş yavaş ama iyi bir enerji sağlar. Her gün kahvaltıda yemeye dikkat edin.

- Barbunya, besinden alınan B1 vitamini eksik olursa, hafızanın normalden daha zayıf olmasına neden olur. Haftada 2-3 kez yenmelidir.

- Bezelye, ergenlik döneminde yaşanan anksiyeteyi yok edecek B1 ve B3 vitaminlerini içerir. Haftada en az iki ya da üç tabak alınmalıdır.

- Su, beynin ideal şartlarda çalışması için su oranı yeterli olmalıdır. Günde 6 - 8 bardak su içilmelidir.

GENÇLEŞTİRİCİ FORMÜL



Bu mucizevi karışım sizi genç ve zinde tutuyor.
Karışımı tüketmeye başladıktan 2 gün sonra etkisini görmeye başlıyorsunuz. Vücuttaki toksinlerin atılmasını sağlayan karışım, karaciğer yağlanmasına karşı da mükemmel bir koruma sağlıyor.

MALZEMELER

-15-16 sap maydanoz
-2 yemek kaşığı taze limon suyu
-Yarım bardak su

HAZIRLANIŞI

Maydanoz, limon ve suyu karıştırıp blenderdan geçirin. Hazırladığınız bu karışımı sabah aç karnına kahvaltıdan 15-20 dakika önce için. 15 gün boyunca her sabah düzenli olarak tüketin. İkinci günden itibaren kendinizi daha dinç ve zinde hissedeceksiniz.

DEREOTU MUCİZESİ



Profesör Saraçoğlu, “Ben bunu bulduğumda heyecanımdan günlerce uyku uyuyamadım” diyor… Ne mi o? Tiroidin hızlı ya da az çalışması durumunda dereotu çok etkilidir. 3 ay boyunca bir yemek kaşığı dereotu sabah, öğle ve akşam öğünlerinden 15 dakika önce tüketilecek. Bu konuda 5 ay sonra ilaçlarını bırakan hastaların oranı yüzde 90’dır.

Dereotu zayıflama mucizesi

Sofraya oturmadan 15 dakika önce bir yemek kaşığı dereotu yerseniz sofradan daha erken kalkarsınız. 10 dakika sonra tokluk hissi artacaktır. Daha az yemek yersiniz. Diyet yapanların özellikle yemesi gerekir. Açlık duygusuna fren yaptıran dereotudur. Hatta yemek arasında da yiyebilirsiniz. İştahınızın yavaş yavaş kalktığını görürsünüz. Göreceksiniz ki iştahınız daha erken kapanacak ve doygunluk duygunuz daha erken gelecektir.

Havucun Faydaları

Tarih: 26/09/2010 - Kategori: Sağlık - Ekleyen: hennem - Okunma Sayısı: 18
Uzmanlar, havucun, süratle kan yapıcı, kuvvetlendirici, ishal kesici, peklik giderici, mide ve bağırsağın yakın dostu, safra akıtıcı, karaciğeri kuvvetlendirici ve yeri doldurulamayan bir sebze olduğunu söylüyor. Kansızlık halinde, sabah-öğle-akşam taze çıkarılmış 1 çay bardağı havuç suyu içilmesi, suyu çıkarılamazsa ince rendelenmesi ve iyice çiğnenerek yenilmesi öneriliyor.



Mide ve bağırsak kanamalarında da havuç suyunun çok faydalı olduğunu ifade eden uzmanlar, havucun, özel şekeri, A vitamini ve bol vitaminleri ile karaciğeri kuvvetlendirdiğini, ona rahatsızlığında kendi kendini tamir imkanı verdiğini, vücuttaki üre asidi, ürat tuzları, benzeri yorgunluk maddelerini, diğer zehirleri idrarla dışarı attığını vurguluyor.

Havucun, bol A vitamini ile cilde temizlik ve pembelik verdiğini ve gözlerin sıhhatli kalmasını sağladığını belirten uzmanlar, kalp rahatsızlığı ve damar sertliği olanlara havucun çok fayda verdiğini, her gün yenen bir havucun da akciğer kanseri tehlikesini yarıya indirdiğini bildiriyor.
Uzmanlar, havuçtaki beta-karotenin de gözleri, yaşlılığın getirdiği görme zayıflığından koruduğunu ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiğini vurgulayarak, havuçların çiğ veya pişmiş olarak yenilirken asla soyulmaması gerektiğini, sadece temiz yıkamanın kafi olduğunu kaydediyor.

BESİN DEĞERLERİ


100 gr. taze havucun içerdiği önemli besin değerleri şunlardır:

30-42 kalori; 1,1 gr. protein; 9,7 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,2 gr. yağ; l gr. lif; 36 mgr. fosfor; 37 mgr. kalsiyum; 0,7 mgr. demir; 47 mgr. sodyum; 341 mgr. potasyum: 23 mgr. magnezyum; 8.115-11.000 IU A vitamini: 0,06 mgr. B1 vitamini; 0,05 mgr. B2 vitamini; 0.6 mgr. B3 vitamini: 0.15 mgr. B6 vitamini: 7,6 mcgr. folik asit: 6-8 mgr. C vitamini ve 0,6 mgr. E vitamini.


SAĞLIĞIMIZA YARARLARI

Yukarıda sayılan gerçekten çok dirimsel besin değerlerinin yanı sıra;

* Havuç, düzenli olarak yenildiğinde, sigara içen kişileri de içermek üzere, bedenin akciğer kanserine yakalanma rizikosunu en aza indirgemektedir: Ayrıca havucu sık ve bol tüketen kişilerin gırtlak, mesane (idrar kesesi), rahmin boyun bölümü, kalınbağırsak, prostat ve yemek borusu kanserlerine yakalanma rizikosunun %50 oranında; menopoz döneminin sonrasını yaşayan kadınlarda, göğüs kanserlerine yakalanma rizikosunun %20 oranında azaldığı yapılan araştırmalar sonucunda saptanmıştır.

* Kalbin dostu da olan havuç, kandaki kolesterol düzeyini düşürmenin en kolay yoludur.

Araştırmalar, havuç yemenin kolesterolde önemli düşmelere neden olduğunu, havuç yemeyi bırakan kişilerde kısa sürede kolesterolün eski düzeyine yükseldiğini göstermiştir.

* Havuç bazı türden gıda zehirlenmelerini önler.

* Ayrıca, yapılan araştırmalar, havucun menenjit ve ansefalit (beyin iltihabı) ile gebelikte fetüse geçerek düşüğe neden olan listerya adlı maddenin etkilerini yok ettiğini göstermiştir.

* Havuç, içerdiği yüksek lif oranıyla peklik (kabızlık) çekenlere iyi gelmektedir.


* Kaynatılarak içilen havucun suyu diyareye iyi gelir.

* Ayrıca halk arasında, havucun sindirimi kolaylaştırıcı, gaz söktürücü, idrarı artırıcı, kurt düşürücü, aybaşı olayını kolaylaştırıcı ve hatta gebeliği önleyici, afrodizyak (cinsel gücü artırıcı) etkileri bulunduğuna uzun yıllardır inanılmaktadır.
Bütün bu dirimsel önem taşıyan etkilerinden yararlanılmak üzere kişiler özgürce ve bol bol havuç yemelidir. Piyasada toz şeklinde de satılan havucun günlük diyetimizde sıklıkla yer alması, sağlığımıza büyük fayda sağlayacaktır.

A, C, B1 ve B2 vitaminlerince zengin bir ürün olan havuç, çiğ olarak ya da pişirilerek tüketilir.

Havuçlar kirli olsa bile kabuğunu soymamak gerekir. Çünkü yarım kilogram havuçta 30 mg C vitamini, B1-B-B6 vitaminleri, kalsiyum, demir ve potasyum mineralleri bulunur ve bunların büyük bölümü kabuğun altındadır.

25 Eylül 2010 Cumartesi

Kesinlikle Şifa Kaynağı : Aloe Vera

Yazar: Buket Ulusoy Taşlı  | Sayı 60 | Eylül 2010
KAYNAK: http://www.indigodergisi.com/60/b-tasli.htm

Uzun yıllardır hepimiz okumuşuzdur, gazete ve dergilerin şifalı otlar, bitkiler köşelerinde Aloe Vera ile ilgili iddialı yazıları. Ama siz de benim gibi her okuduğunuza inanmayanlardansanız, üstelik size bir şeyin hep söylenmesi, çok söylenmesi, ısrarlı söylenmesi daha da şüphe duymanızı beraberinde getiriyorsa, çok iyi bilirsiniz ki en çok insan bu tür, sık sık işitsel ve görsel hafızalara maruz bırakılan  “Çok Şifalı, Her Derde Deva” bitki haberlerine eğreti olur,  içinde artık farklı maksatlar arayarak.
Türkiyemiz malum, hiçbir şey  bizlere nedensizce söylenmez. Bizim tahminlerimizin üstünde,  neler neler hesaplanır bir ürünü  almamız için; neler  pompalanır bize, biz farkında olamadan...Fakat konumuz Aloe Vera için bu kez, itiraf etmeliyim ki biraz ön yargılı davranmışım galiba. Bu geç kalınmış bir aşk öyküsüdür, Aloe Vera ile yaşanan... 
Datça’ya gidenler bilirler, Dünyanın sayılı cennetlerinden biri olarak, doğası, her yerinde yetişen türlü türlü otları ve insanlarıyla Ege’nin tüm yapılaşmalardan ve yozlaşmalarından kendini korumayı başarmış bir cennet köşesidir. Bu yaz yolu oralara düşmüş bir çift olarak, orada  kaldığımız pansiyonun sahipleriyle, epey iyi bildikleri otlar ve  şifaları  ile ilgili harika bir sohbet halindeyken bacağımdaki egzamayı fark ettiler. “Ben tedavisini biliyorum” dedi pansiyonun sahibesi. “Geçen sene buraya gelen bir Alman turisti de tedavi ettik, giderken bir şeyi kalmamıştı. Size de sürelim bir şeyiniz kalmaz. Bak, orada yetiştirdiğim bir Aloe Vera var, her gün bir sap koparıp sürelim, birkaç günde bir şeyiniz kalmaz.” 
Pozitif tıbbın tüm ilaçlarını denemiş olan ben, artık bir bitkinin sapını bacağıma sürmekle hiçbir şey kaybetmeyeceğimi düşünerek ve neticede sonucu da oldukça merak ederek onayladım. Bakıldığında tüm dünya epeyce bu bitkiden bahsediyordu ve ben de ilk kez ya olumsuz not verip sonsuza dek söylenenlere kulaklarımı tıkayacaktım ya da  iyileşecek ve bu bitkiyi yaşamıma mutlulukla davet edecektim. Tatilimin sonunda ikinci seçeneği tercih ettiğimi söylememe gerek yoktur sanırım. 
Orada kaldığımız 3 gün boyunca sabah ve akşam  düzenli olarak sürmeye devam ettikçe aldığımız sonuç,  gözle görülür bir mucizeydi. Tüm kış her tür ilacı sürerek uğraştığım kaşıntı geçiyor ve kabuklar git gide azalıyordu. Sağlıklı deri,  saatler geçtikçe alttan alta hızla geliyordu. Sonuç inanılmazdı! 
Ama o güne dek bitki hakkında duyduklarım, daha pek çok faydası olduğuydu. Yanık tedavisinde usta bir acı dindirici ve deri tazeleyici olmasının yanı sıra kırışıklıkları azaltan gençlik iksiri olarak da tanıtılıyordu. Hemen pansiyon sahibine doğru olmadığını sordum. “Kesinlikle!” dedi. İlerlemiş yaşına rağmen pırıl pırıl olan cildini göstererek “Her gün cildime ne sürüyorum sanıyorsun? Eşinin yanmış sırtına da sürebilirsin hemen acısını alır.” O zaman güneş sonrası kremlerin bu bitkiyi kullanmaları tesadüf değildi. Bitkinin jel kısmını akıtıp sürdükten sonraki birkaç saat içinde eşimde de ne yanık acısı ne de gerginlik hissi kaldı. 
Tabi itiraf etmeliyim,  zamanı dondurma sureti ile genç kalma arzusu taşıyan her kadın gibi ben de, bu bitkiyi esas yüzümde denemek için sabırsazlanarak, kendi içimde artık durduralamaz bir Aloe Vera  kullanma süreci başlatmış bulunuyordum. Nitekim  denemeler sonucunda gördüğüm farklılık, benim de yüzümde  eskisinden daha sıkı ve pürüzsüz bir cilt görüntüsü oluşmasıydı. 
İstanbul’a döndüğümde  iki  saksı Aloe vera bitkisi evimde yerini almıştı. Demek ki anlamak için yaşamak gerekiyordu. 
Bilimsel Gerçekler 
Aloe Vera hakkında yapılan bilimsel araştırmalara da kısaca değinmek gerekirse, bu mucizevi bitkinin bu denli etkili olması için pek çok nedeni olduğunu söyleyebiliriz. 
Aloe Vera bitkisi taşıdığı 18 çeşit aminoasit, 12 vitamin, 20 mineral ile çeşitli bilimsel araştımalarda immunostimülan olduğu gösterilmiş olan asemannan, glukomannan, mannoz-6 fosfat, aloerid gibi polisakkaridler; çeşitli enzimler, deneysel olarak antihistaminik olduğu gösterilmiş olan alprogen; yine çeşitli çalışmalarda kan kolesterol düzeylerine ve selim prostat hipertrofisine etkili olduğu bildirilen lupeol, beta-sitosterol ve kampesterol gibi steroller ile lignin, salisilat gibi maddeler bulunduruyordu. Antihistaminik olan ve kolesterolü düzenlemekte etkili olduğu bilinen  çeşitli maddeler içeriyordu. 
Dahası bu şifalı bitki,bilim adamları tarafından da iki bölümde incelenmekte. Bunlardan ilki Aloe adı verilen kabuk kısmı, ikincisi ise Aloe Vera Jeli olarak adlandırılan içindeki sıvı  jel bölümü. Bilim adamları tarafından iki ayrı bölümde incelenmesinin nedeni ise, kabuk kısmının laktasif (mushil) etkili olması, jel kısmının faydasının ise kabuktan ayrı olarak yara ve yanık tedavi edici, cilde tazelik ve canlılık veren etkiler gösteriyor olmasıdır. 
Her Şeyi Bir Bütün Görmeli 
Aloe Vera bitkisinin şifalı gücünü tesadüfen de olsa denemiş ve sonuçtan mutlu olmuş biri olarak, şifanın öncelikle insan beyninde ve yüreğinde başlayan bir süreç olduğu gerçeğini  asla aklınızdan çıkarmamanızı ve iyileşmeyi bir bütün olarak görerek doğanın şifalı ellerine kendinizi teslim etmenizi önerir, sağlıklı ve mutlu günler dilerim.

23 Eylül 2010 Perşembe

Elma Sirkesi

SİRKE yapımı için en uygun elma türü şeker oranı yüksek kış elmalarıdır. Değişik çeşitlerin bir araya getirilerek kullanılması da sirkeye ayrı bir lezzet katar. Sirke yapımında kaçınılması gereken elma türleriyse ham ve ekşi olanlardır. Sirke yapımında dikkat edilecek en önemli konuysa hijyendir.
Elmalar yıkandıktan sonra, kullanılacak malzeme ve kavanozlar sıcak suyla iyice yıkanmalıdır. Elmalar küçük parçalara ayrıldıktan sonra preslenerek veya katı meyve sıkacağından geçirilerek suları çıkarılır. Meyve suyundaki şeker fermantasyona uğrayarak önce alkole, sonra ise asetik bakterilerinin yaptığı fermantasyonla asetik asite, yani sirkeye dönüşür.
Sirke yapımında iki faktör çok önemlidir; bakterilerin verimli çalışmasını sağlayacak sıcaklık ve oksijen (havalanma). Havayla teması arttırmak için mümkün olduğunca geniş ağızlı ve sığ bir kavanoz seçilir. Meyve suyu, üstte boşluk kalacak şekilde kavanoza doldurulduktan sonra, meyve sineğinin geçemeyeceği, fakat havalanmanın sağlanabileceği temiz bir bez/tülbentle kavanozun ağzı kapatılır. Günde bir kez karıştırarak havalanmayı sağlamak sirkeleşmeyi hızlandırır. Sirkeleşme için ılık ( 15-25 C ) bir ortam tercih edilir ve kavanozlar güneş ışığından uzak, loş bir yerde saklanır. Kullanılacak kaplar cam veya ahşap olmalıdır, metal kap tavsiye edilmez. Yapım sırasında sirkeleşmeyi hızlandırmak için daha önce yapılan doğal elma sirkesi katılabilir.
Sirke, seçilen elma türü ve koşullara göre üç- altı hafta içinde oluşur. Sirke kokusu alınmaya başlandığından itibaren, her gün tadarak istenilen tat ve asit derecesi (yüzde 4-8 asit oranı) elde edilene kadar işleme devam edilir. Elde edilen sirke fermantasyonun devamını engellemek için birkaç kat tülbentten, kahve filtresi vb. filtrelerden veya süzme yoğurt kesesinden geçirilerek iyice süzülür. Böylece meyve kalıntılarından arındırılır. Hava almasına olanak vermeyen ince uzun şişelere, tam dolacak şekilde aktarıldıktan sonra serin, loş, güneş ışığı almayan bir yerde saklanır.
Ne kadar süzersek süzelim, ev koşullarında doğal elma sirkelerinde fermantasyon tam olarak durdurulamaz; şişede, şifai özelliklerinin göstergesi olan ve “anne” ismi verilen yumuşak kaygan yapısıyla deniz anasını andıran düz bir tabaka oluşur. Bu tabaka bakterilerin atıklarından oluşur ve sirke kullanılacağı zaman atılır. Doğal sirkeler rafine olanlara göre daha bulanıktır. Fakat pastörize veya damıtılarak üretilen rafine elma sirkeleri, yüksek sıcaklıklardan ötürü, ona şifai özellikleri kazandıran enzimler, mineral maddeler, iz elementler, vitaminler, pektin, malik ve tartarik asitler açısından fakirleşir, bir kısmını tamamen yitirir.
Kullanıldığı yerler
Hazırladığımız sirkeleri salatalarda, çorbalarda vs. aroma vermek amacıyla kullanabiliriz.
Şifai amaçla kullanmak için; bir bardak suya 2 tatlı kaşığı elma sirkesi ve 1-2 tatlı kaşığı bal katarak, günde 3 kez, mümkünse yemeklerden önce (fazla kilo problemi için de etkili olan elma sirkesi bu amaçla kullanılacaksa mutlaka yemeklerden önce alınmalıdır) kullanılır.
Elma sirkesi koruyucu sağlık amacıyla, sürekli olarak günde bir kez sabahları açken alınmalıdır.
İyileştirici özellikleri
* Besinlerin verimli kullanımını, metabolizmanın sağlıklı işleyişini, vücudun asit alkali dengesini korumasını sağlar. Örneğin kalsiyumun daha verimli kullanımını sağlayıp, bir yandan kemiklerin yeniden gerekli kalsiyumu almasını desteklerken, bir yandan da eklemlerdeki kalsiyum birikimini kırar.
Uzun süreli kullanımı eklem ve kemiklerdeki sertlik ve sıkıntılara son verir.
* Sodyumun etkisini yansızlaştırarak yüksek tansiyondan korur.
* Kolesterolü düşürür. İçerdiği doğal asitler ve enzimler kanın daha sağlıklı ve ince akmasını sağlar.
* Başta damarlar, karaciğer, böbrekler olmak üzere vücudu detoksifiye eder, yağlı-mukus kalıntıları parçalar.
* İçerdiği yoğun potasyum sayesinde hücre büyümesini destekler.
* Soğuk algınlıklarında, boğaz enfeksiyonlarında, bronşitte içilebilir ya da buhusu yapılır.
* İdrar yolları enfeksiyonlarında, sindirim bozukluklarında, kramplarda, yaban arısı sokmasında, saçta kepekte, uyku bozukluklarında, kulak çınlamasında da kullanılır.





ELMA SİRKESİNİN DOĞRU KULLANIMI:
Dr. Taylan KÜMELİ

Çok sayıda çalışma gösteriyor ki, elma sirkesi de dahil olmak üzere pek çok sirke çeşidi, açlık kan şekerinin dengelenmesine yardım etmektedir. Bu, diyabetli hastalar için fayda sağlamaktadır. Bazı türdeki sirkeler de, kişideki tokluk hissini arttırmaktadır Ayrıca, elma sirkesinin bir diğer klasik kullanım amacı da kilo kaybıdır.
Hayvanlar üzerindeki ve laboratuardaki çalışmalarda, elma sirkesinin tansiyonu ve kolesterolü düşürdüğüne dair çok sayıda kanıt elde edilmiştir. Aynı zamanda, kanserli hücrelerin gelişimini yavaşlatması da elma sirkesinin faydaları arasında yer alır. Ancak, bu çalışmaların çoğu ön çalışma niteliğindedir. O yüzden insanlar üzerindeki etkilerini konuşmak için erken olabilir.
DOZ KULLANIM SEKLİ
Elma sirkesinin bir tedavi ürünü olarak kullanımı kanıtlanmadığı için nasıl kullanılacağı ile ilgili resmi bir tavsiye de mev-cut değildir. Bazı kişiler günde 2 çay kaşığı tüketirken, bazıları da bir bardak su ya da meyve suyu ile karıştırarak almaktadırlar. Tablet olarak tüketilen elma sirkelerinin -susuz hale getirilmiş olarak- 285 mg’lık tüketimi de yaygındır.
DESTEK ÜRÜN OLARAK ELMA SİRKESİNİN TEMİNİ
Elma sirkesi likit, tablet veya kapsül olarak satılmaktadır. Oldukça asidik bir yapısı olan elma sirkesinin tablet olarak tüketimi söz konusuysa eğer, bol su ya da sıvıyla alınması tavsiye edilir. Kimi zaman cilde tatbik edilen harici kremler olarak da piyasada bulunabilir. Elma sirkesi kullanımının hiçbir şeklinin güvenli olup olmadığı bilinmemektedir.
BUNLARA DİKKAT
Yan etkiler: Küçük bir miktar elma sirkesi almak muhtemelen güvenlidir. Ancak, büyük dozların uzun vadeli kullanımlarında bir takım riskler ortaya çıkabilir. Bunlar, diş minesinin gücünü kaybetmesi, ağız içinde ve boğazda yanma olarak saptanmıştır.

Riskleri:
Osteoporoz riski taşıyan kadınların elma sirkesi tüketiminde dikkatli olmaları gerekmektedir. Düzenli elma sirkesi kullanımı, kemik aşınmasına sebep olabilir. Aynı zamanda diyabetli kişilerdeki alt insülin seviyeleri yüzünden de uzmana danışmadan elma sirkesi kullanmak risk teşkil edebilir.



Etkileşimler: Laksatif, diüretik ve kalp rahatsızlığı için ilaç alan kişilerin elma sirkesi tüketmeden önce doktorlarına danışmaları, diyabetlilerin ise tamamen doktor kontrolünde elma sirkesini kullanmaları önerilir.

22 Eylül 2010 Çarşamba

"Mucize gerçekten yaşandı"

Bilim adamları, Tevrat'ta anlatılan Hz. Musa mucizesinin gerçekten yaşanabileceğini ispatladılar

milliyet.com.tr
Tevrat'ta anlatılan, Hz. Musa önderliğinde Mısır firavununun ordusundan kaçan İsraillileri kurtaran mucizenin gerçekten yaşanabileceği, bilim adamlarınca ispatlandı.

Bir bilgisayar simulasyonunun yardımıyla, Kızıl Deniz'in 12 saat süreyle esen güçlü doğu rüzgarına boyun eğip, neredeyse dört saate kadar bazı sığ bölgelerindeki suların çekilebileceği ispatlandı.

Tevrat'a göre, Hz. Musa ve Musevilerin Mısır ordusunun önünde Kızıl Deniz'i aşmalarının ardından, sular tekrar birleşti ve Mısır ordusunu yuttu.

Şimdi bilimadamları bu mucizenin yaşandığı yerin Kızıl Deniz değil, Nil Deltası civarı olduğuna inanıyorlar.

Yapılan incelemelerde, bölgedeki suyun, 12 saat boyunca 101 kilometre hızla esen doğu rüzgarının etkisiyle, 1.8 metre derinliğindeki suların çekilebileceği, böylece 3.2 kilometre uzunluğunda bir "köprü"nün ortaya çıkabileceği belirlendi. Araştırmanın başındaki isim olan Carl Drews, köprünün rüzgarın süresine bağlı olarak, dört saate kadar açık kalabileceğini söyleyerek, ekledi: "Bu araştırma bize suyun ikiye ayrılmasının fizik yasalarından kaynaklandığını gösteriyor."

%100 Beyin Gücü

Bir düşünsenize, insanoğlu tüm işlerini tek parmakla yapıyor olsa idi, o zaman 10 parmakla donatılmış olarak doğmazdık. Eğer beyin hücrelerimizin sadece % 10 u mutlu, seviyeli bir yaşantı sürdürmeye yetse idi, kafamız tam 10 katı daha fazla hücre ile dolu olmazdı. Aslında, insanoğlu (homosapien) dünyada beyin kapasitesinin % 100 ünü kullanmayan tek varlıktır. İnsanoğlu aynı zamanda, beraber yaşadığı diğer canlılar ile sürekli uyumsuzluk halindeki tek varlıktır.



Yunuslar da insanlara benzer kapasitede bir beyin ile donatılmışlardır, ancak onlar beyin kapasitelerinin tümünü kullanarak yaşamlarını akıllı, eğlence sever, çevreleri ile uyumlu varlıklar olarak devam ettirmektedirler. İnsanlarında daha fazla beyin kapasitesinin kullanımı ile daha mutlu, daha uyumlu bir yaşam sürebileceğini söylemek yanlış olmaz. Siz hiç, beyninin 100 % ünü kullanan birisinin suç, savaş, açlık, salgın hastalık, önyargı ve çevre katliamı ortamlarında olabileceğini düşünüyor musunuz ?

Başka bir deyişle, bizlerde aynı diğer canlılar gibi mükemmel yaratılmışız ancak, onlar gibi tüm potansiyelimizi kullanamıyoruz. NEDEN ? Belki, bizler diğer canlılar gibi enerji kaynağına nasıl bağlanacağımızı artık bilemiyoruz. Ya da kendi özgür irademizi kullanma konusu umrumuzda değil. Belkide özgür irade, sadece bedeninin tepkilerine cevap veren % 10 kullanımlı insanlar için çok karmaşık bir ifade.

Bu potansiyelin kullanılmamasının nedeni ne olursa olsun, burada da kullanmazsan kaybedersin gerçeği ortaya çıkmakta ve normal bir insan yanlış kullanım veya kullanılmama yüzünden günde 100.000 beyin hücresini kaybetmektedir. Bu potansiyel değerlendirilmedikçe de,kişinin durumu zamanla daha kötüye gitmektedir. Sizce neden Alzheimer, Parkinson gibi hastalıkların oranı dünyanın doğum oranı ile ters bir oranda büyümektedir. Peki...Çözüm ne ?

Gerçektende beynimizin tam kapasitesini kullanabilir, bu sayede yaşam kalitemizi yükseltebilirmiyiz? TABİKİ YAPABİLİRİZ. Hafıza kaybına uğramak yerine, hafıza sihirbazı, en basit problemlerden bunalan kişi yerine yaratıcı bir dahi, mutluluktan uzak, tekdüze yaşam tarzı yerine, diğer canlılar ile tam ve değişken bir uyum içerisinde olmayı öğrenebiliriz.

Aslında yaşam düşündüğümüzden daha zor. Parasızlık, kötü geçen çocukluk, yada çervemizdeki diğer insanlar, dış etken olarak insanın kişiliğini etkiler. Ama tüm olumsuzluklara rağmen, kötü başlangıç yapıp sonrada istikrarlı, mutlu bir yaşam kuran insanlarda vardır. Bu kişiler, kendini yetiştirmenin ve sürekli geliştirmenin faydalarını farketmiş, öğrenmiş insanlardır. Kişi, kendini tanıma sürecini geliştirdikçe, aslında içinde bulunduğu konumu veya durumu ile ilgili gerçeğin, tamamen kendi bilinçli, içgüdüsel veya tepkisel seçimlerinden kaynaklandığı farkeder. Aklın ve vücudun tam ve doğru kullanımı ile kişinin kendini daha iyi hissetmesi, dolayısı ile ruhsal gelişimi, daha bilinçli bir yaşam tarzı seçmesini sağlar.

Bir çok insan tekdüze günlük hayata takılmakta, SADECE TEPKİSEL DAVRANIŞLAR SERGİLEMEKTE, böylelikle çevresindeki bir çok olasılıkları ve seçenekleri görememektedir. 100 % beyninizi harekete geçirmek için aşağıdaki beyin jimnastiği testini 7 gün boyunca deneyin ve bu kısa süre içerisinde ne kadar yol aldığınızı görün.

Testteki her bölüm beyninizin başka bir bölgesini çalıştırmaktadır.

1. Vücudunuzu değişik yeni yöntemler ile sınayın. Normalde hangi elinizi kullanıyorsanız bir günlüğüne saçınızı taramak, dişlerinizi fırçalamak, çayınızı karıştırmak gibi basit işlemlerde elinizi değiştirin. Gözünüzü kapatın, ve eşyaları hissederek odanızın içinde dolaşın. Sesleri dinleyin, çevredeki kokuları duymaya çalışın. Yere düşen eşyaları ayağınız ile almaya çalışın, kapıyı , buzdolabını ayağınız ile kapatın. Okudunuz kitaptan bir sayfayı yan tutarak, bir sayfayıda ters tutarak okumaya çalışın.

2. Normalinde sorgulayıp, kritize edeceğiniz bir kişi hakkında onu onore edecek bir kompliman bulmaya çalışın. Kişi hakkındaki yargınızı sorgulayıp, kendinizi onun yerine koyup durumu tekrar gözden geçirin.

3. Buzdolabınızı açıp, birkaç saniye içindekileri gözden geçirin. Kapatıp içinizden tekrarlayın. Aynı şeyi bir oda içindeki eşyalarda, bir mağaza vitrinindeki kostümlerde, duvarda asılı detaylı bir resimde deneyin. Adetleri, büyüklükleri, renkleri hatırlamaya çalışın.

4. Her gün 5 dakika kendinizi başka bir insan yerine koyun. Sizin şu anda olduğunuz durumda o kişinin neler hissedebileceğini, neler düşünebileceğini hayal edin.

5. Kendinizi moralsiz, keyifsiz veya sürümcemede hissettiğinizde, hayatta en çok istediğiniz şeyin ne olduğunu hatırlayıp, başarılı olmanız için ne yapmanız gerektiğini tekrarlayın. Ne zaman negatif bir düşünceye kapılırsanız, kafanızda yarattığımız bu küçük positif filmi tekrarlayın.

6. Gün içerisinde her saat başı, birkaç saniye için önceki saat içerisinde ne olduğunu düşünün. Günün sonunda, tüm günün bir değerlendirmesini yapın. Hatırlayamadığınız küçük parçalar sizin gün içerisindeki çok fazla bilinçli olmadığınız dakikaları gösterir.

7. Günlük hayatınıza adaptasyon ve esneklik kazandırmak için her gün farklı bir şey yapın. Alış verişinizi değişik dükkandan yapın. Eve geliş yolunuzu değiştirin. Evde ekmek veya kek pişirin. Değişik farklı bir spor yapın. Kendinizi yeni bir komşuya tanıtın.
Her gün aynı şeylerin yapılması beynin hep ayın bölümlerinin kullanılmasına, diğer bölümlerin körelmesine yol açar. Unutmayın çeşitli, farklı uyarımlar, stimulasyonlar beyin kapasitesinin kullanımı için en önemli anahtardır. Aynı zamanda sizi yoran, sizi zorlayan, rahatsız eden alışkanlıklarınızı bırakmanızıda kolaylaştırır.

İstediğiniz rüyayı görmeyi veya uyandığınızda gördüğünüz rüyayı hatırlamak ister misiniz ?

Yaratıcı Bir Fotoğraf Çalışması

Belçikalı sanatçı Ben Heine'den yaratıcı bir fotoğraf çalışması... Fotoğraf karesinin bir bölümü, kara kalem çizimleriyle tamamlanarak ilginç bir çalışma elde edilmiş...

Geleceğin Otomobilleri

Geleceğin otomobilleri nasıl olacak, hiç düşündünüz mü?

Amerikan firması General Motors'un geliştirdiği EN-V modeli, şimdilik şehir içi yolculuk yapmayı amaçlayan iki koltuk ve iki tekerlekli küçücük bir araba.

Tekerlekte bulunan elektrikli motorlar, şarj edilebilir lityum-iyon bataryalardan besleniyor.

EN-V otomatik sürüş özelliğine sahip akıllı bir araba; istediğiniz yere sizi götürmesi için programlanabiliyor ve yolculuk boyunca trafik-yol durumu ile ilgili bilgiler veriyor. Kendine has kompleks yapısı ise, kazalardan kaçınmasını sağlıyor.